5/11/2013

Yüz yılda bir görümlük görümce Vol.3

Düğün günü geldi çattı. Seval erkenden evinden alınmak istedi. Türkiye'de nasıl bilmiyorum fakat Almanya'da genellikle gelini baba evinden öğlen 2, 2 buçuk arası alırlar. Davul zurna ile gelir erkek tarafı kapıya. Gelinin kuşağı bağlanır, kızlar kapıyı tutar, harçlıklar alınır, sonra kapının önünde davul zurna ile halay çekilir. Tüm gençler bir araya gelir, konvoy yapılır ve düğün salonuna doğru yol alınır. Yada gelinle damat resim çekilmeye giderler.
Neymiş efendim bu güne kadar nerede görünmüş gelinin o kadar erken alındığı, saat beş gibi geleceğiz dediler. Seval çok sinirlendi. Büyükler öyle işmi olurmuş, anne baba gelinin alınmasını mi bekleyecek yoksa salona gidip kapıda misafirlerimi ağırlayacak dedi. Düğün beşte başlıyor da, kapıda tabiki ailelerin bulunması gerekir.
Dediklerini yaptılar, beşte geldiler. Bekledik yani o saate kadar. Gelin annesi bayıldı. Bu arada Hayriye oradan oraya sığmaya çalışıyor yarım dünya olarak. Saçları gerçekten de berbattı. Kafasına kocaman simit koymuşlar, simitin etrafına saçlarını yerleştirmişler. Kızlara dedim ki "Hayriyenin kafasına dünya yerleştirmişler, sorun bakalım düğün salonu nerede, check-in yapalım Faceden" ahaha çok fenayım. Yerlere yattık gülmekten.

Sevali kapıdan çıkardıklar ve hemencecik gelin arabasına bindirdiler. Ne kapının önünde oynattılar nede bayılan annesinin yanına tekrar gitmek istediği halde arabadan inmesine izin verdiler. Biraz karmaşa çıktı o arada diyebilirim. Ben arabanın içine doğru Sevale "ağlama merak etme annen iyi dedim".
Alman komşular bile camlardan bakıp ağladılar.
Sevali böylece evinden çıkardık ve uğurladık.
Birde Seval arabadan bayılan annesinin yanına gitmek için inmek istediğinde, kapının önünde durup parmağını ona sallayarak neredeyse döcevekmiş gibi "Bana bak Seval" diyen kaynanayı da o an verseler elime ne yapacağımı tahmin ediyorsunuz herhalde ;)

Bu arada gelinin evden çıkarılmasına ben son anda yetiştim. Evde hazırlıklarım vardı, ayrıca kardeşim önceden gittiği için bir kaç ev işini de halledip son dakikada yetiştim.
Gelin ayakkabısının altına benim adımı yazmayı unutmamış Seval ve benim adım ilk olarak silinmiş. Sıra bende yani.
Düğünde daha fazla aksilik çıkmadı çok şükür ama kaynanın suratı ve Hayriye'nin herşeyi biliyorum havası yetti de arttı bile. Sevali dans ederken tüm kızlar yalnız bırakmadık çok şükür, damatta genellikle kendi erkek arkadaşları ile dans etti. Beşte evden alınan gelin 64 kilometre uzaklıkta ki düğün salonuna ancak yedi buçukta geldi ve salona sekizde girdi. 45 dakikalık dans etme zamanından sonra yemekler dağıtıldı. Yemekten sonra biraz daha oynanıp takı merasimine geçildi. (En nefret ettiğim şeyde bu anons, ileride Allah nasip ederde düğünüm falan olursa, anons falan yok)
Takımızı taktık ve herkese hayırlı uğurlu olsun dedik. Hayriye'ye gelmiştim ki "Darısı senin başına Hayriyeciğim gerçi ilk benim adım silinmiş, sıra bende. Zaten daha sen ufacıksın. Otur oturduğun yerde" dedim gülümsedim kocaman kocaman.

Tamda böyle:))
Hayriye aslında kiminle uğraşabileceğini, kiminle uğraşamayacağını anladı bu iki günde. Ben adama papucunu ters giydiririm istersem eğer.
Bu arada yazıyı mahsus üçe böldüm. Okurken sıkılmayın diye.
Siz bu yazıları okurken ben sevgili sevdiğimin doğum gününü kutluyor olacağım. Hadi kalın sevgi ile.

Görümceyi merak ettim, yazsana diyen canım arkadaşım Seda'ya selamlar olsun. Sen söylemesen bu gün yazacağım yoktu aslında. Benim bu düğün kına maceralarımdan kitap çıkar vallahi. Haftaya da düğün var. Hazır olun.

Düğün / Kına gecesinden sorumlu muhabiriniz Su bildirdi efendim. Esen kalın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder