12/30/2012

Mila'nin cekilisi var

Sevgili Mila'nin cekilisi var. Kitap sevgisi baska birsey onun icin sadece kitap cekilisi yapan bloggerlerin cekilislerine katilmaya calisiyorum.

Kitabi cok kisa tanitmis Mila. Ben bu güne kadar hic duymamistim. Sansimi denemeliyim. Belkide bana cikar.


Cekilisi icin buradan ~~~>

Gelin


Son günlerde etrafımda yaşanan olaylardan biraz yoruldum aslında. Sana ne dediğinizi duyar gibiyim, fakat ben bazı olaylara duyarsız kalamiyorum.
Gelinden bahsetmistim size. Bebeğini kaybetti ne yazık ki ama kendisinin iyi olması daha önemli. Fakat kendisini doğru dürüst anlamayan bir koca, bilmediği bir memleket, bilmediği bir dil ve aileden çok uzaklarda olan gelin, buna daha ne kadar dayanacak bilmiyorum.
Anladım ki, her şeyin yolun yine sevgiden geçiyor. Emekten geçiyor. Birbirini sevmeden, sadece görücü usulü ile, bir kas, bir göz beğendiğiniz için evlenilmemeli.
Evlenilmemeli ve elin kızını alipta başka memleketlere getirmemeli.
Madem getiriyorsun, madem evinden, barkından, ailesinden koparıp getiriyorsun, sevmeli ve değer vermelisin.
içim isinmadi, kanım kaynamadi, ben daha ilk günden bir hatasını gördüm dememelisin. Bu kadar basit olmamalı, bir genç kızın hayallerini yıkmak.

12/26/2012

Gergin saatler

Az önce dün akşam 10 kişiyi ağırladığımızı anlatmıştım. Bunların arasında bir kaç ay önce Türkiye'den gelen bir gelinimiz vardı. Kendisini çok seviyorum. Çok cana yakın. Ve buraya ailesini bırakıp gelen her gelin yada damat gibi, bir nevi öksüz ve yetim.
Biz ona kucak açtık, çok sevdik. Oda bizi sevdi herhalde.
Kendisi yaklaşık bir kaç haftalık hamile ve biz hepimiz çok sevinmiştik. Kendisi daha çok erken diye düşünüyordu fakat korunmadığı için tabiki gebe kaldı.
Bu olay bana bir kere daha, ne kadar cahil insanlarımızın olduğunu ve ilkokulda burada neden bu konularda açıklayıcı bir ders verildiğini göstermiş.
Neyse dün akşam bizde otururken bir kaç kere tuvalete gittiğini fark ettim gelinin ve gebe olduğu için olduğunu düşündüm. Biraz evvel eşinden telefon aldık, meğerse dün akşamdan beri kanaması varmış garibimin ve söylemekten utanmış.
Galiba bebeğini kaybediyor :(
Anlıyacağınız gergin saatler başladı. Umarım Allahım hayırlı olanı eyler. Çok üzgünüm.
Anneciğim "utancından ağrılarını, sancılarını çocuklarına bile söylemeyemedigi için kaybettim annemi. Ben sağlık konusunda hiç bir zaman utanilmamasi gerektiğini ve ister kadın olsun, ister erkek olsun, hiç bir doktordan cekinilmemesi gerektiğini öğrendim" diyor.

Evet, sağlık konularında gerçekten de utanilmasi gereken hiç bir durum yok.

Böyle böyle günler ...

Tam tamına beş gündür evden hiç çıkmadım dersem yalan olmayacak. Noel tatiline girdigimizden dolayı ve her yerin neredeyse her gün kapalı olmasından dolayı, bende bu saatleri evde ailemle geçirdim.
Gurbet elde bizim bayramlarımız hafta içine geldiği için, bayramlardan seyranlardan pek birşey anlamayan biz, noelin gelmesi ve herkesin aynı anda evde olmasını fırsat bilip bir sürü misafir ağırladık ufak evimizde.
Teyzemler bu aralar Almanya'da çocuklarını ziyarete geldiler. Onlar geldiler bir akşam. Dün akşam da babamın iş arkadaşı geldi hanımı ve kardeşi ile.
Tam tamına 10 kişi ağırladık. Saatler ne çabuk geçti, hangi ara sabah oldu fark etmedik.
Haliyle bu gün biraz geç kalktım.
Sanki bu gün pazar ve ben sanki zamanı kaybettim. İyiki türk tv'si varda hafta içi olduğunu fark ediyorum böylelikle ...
Böyle böyle günler işte.

12/22/2012

Noel tatiline girdik

Perşembe akşamı Mainz şehrinin noel pazarında buluştuk üniversiteden arkadaşlarla. Hava yağmurlu olmasına rağmen noel pazarında yaklaşık 3 saat vakit geçirdik. Elimizde sıcak kırmızı şaraplarımız bir standın çatısı altında durup, sohbet ettik.
Pazardan ayrıldıktan sonra şehir içinde bulunan bir kafede oturup bir kahve içelim düşüncesi vardı herkeste, fakat kafelerin tıklım tıklım dolu olmasından dolayı eve gittik.

Eve vardığımızda sevdiğimin annesi ve babası bizimle birlikte Sherlock Holmes dizisine bakmak istediler. Ben Sherlock Holmes filimlerine, dizisine daha önce hiç bakmamış, kitaplarını hiç okumamıştım. İngilizce olduğu için sevdiğimin annesi babası biraz zorluk çektiler anlamakta, fakat ben çok beğendim.
Sherlock ve Watson


Ben böyle dedektif dizilerini, olayların çözüldüğü şeyleri çok severim. Kendi beynimin biraz çalıştığı, acaba olaylarda kimin suçu var diye beyin fırtınası yapmayı seviyorum.
Demem o ki, galiba yeni bir Sherlock Holmes hayranı yaratılmış oldu böylelikle.
Bu aralar elimde bulunan kitapları okumadan, yeni kitaplar almamaya karar verdiğim için Sherlock Holmes kitaplarını almayacağım.
Arkadaşımda varmış, zamanı geldiğinde ödünç alıp okuyacağım.
Buda böyle geçirdiğim bir akşamdı işte.
Noel süslemeleri

Üniversiteler, okullar noel tatiline girmiş bulunuyor dünden beri.
Bu gün her yer açık. Pazarları burada her yer kapalı. Pazartesi günü 24. Aralık, hristiyan inancına göre İsa'nin doğumu olduğundan noele denk geliyor ve o gün herkes kiliselere gidiyor ve ibadet ediyor. Her yer kapalı, her yerde bir sakinlik var. Çok sessiz olacak buraları. Salida her yer kapalı. İki yıl arası diye tabir ettikleri, yani noelden sonra ve yılbaşından önce bulunan günlerde yine çalışılıyor. 27. ve 28. Aralık böylelikle yine gayet normal bir günmüş gibi devam edecek ve yılbaşı kapıya dayanacak.
Günler çok çabuk geçiyor. Herkese güzel bir tatil diliyorum.

Resimler alintidir.

12/20/2012

Bir dil, bir insan. Yarim yamalak, yarim insan

Canım annem türkçeyi güzel bir şekilde konuşmamız ve yazmamız için her zaman elinden geleni yaptı.
Almanya'da okullarda türkçe ana dili derside veriliyordu bir aralar, hala veriliyormu bilmiyorum. Okuldan mezun olalı yıllar oldu.
Benim gittiğim ilk okulda türkçe dersi hocası derste çocuklara İnek Şaban filimleri seyrettiriyordu. Bu yüzden annem türkçe derslerine katılmama izin vermedi. Benim çocuğum türk filimlerini evdede seyreder dedi.
Evde türkçe gazeteler okuyarak, türkçede bulunan farklı harfleri öğrenerek büyüdüm ve türkçe hocam annem oldu.
Yazı yazmayı bu yüzden çok seviyorum. Ana dilimde kullanabildigim bir sürü güzel kelime hazineleri var.
Bir kelimeyi anlamadığım taktirde hemen sözlüğe bakarım, yazılma şeklini kontrol ederim.
Bazen kurulan cümlelerin yanlış olduğunu fark eder, insanlara doğru olanı öğretmeye çalışırım.
Demem o ki, bir insan kendi ana dilini konusamiyorsa yarım bir insan benim için. O yüzden yurt dışında büyüyen, yarım yamalak türkçe, yarım yamalak almanca konuşanlara üzülüyorum.
Cümle içinde şehir isimlerini büyük yazmayanlara, cümle başında büyük harf ile baslamayanlara kızıyorum.
Bir çok okuduğum blogu bu yüzden silmisligim vardır benim.

İnternet dilinden hiç hoşlanmıyorum mesela.
Nslsn cnm naber yeaahhh? 
Bu gibi cümlelerden nefret ediyorum.
Korkunç güzel.
Başka bir örnekte yukarıda yazdığım cümledir. Karar ver canım ya, korkuncmu yoksa güzelmi?

Türkcemizi güzel kullanalim. Klavyemde türkce harfler yok, bazen kendime bile sinir oluyorum ben ;)

12/19/2012

Blog listemde görmek istediklerim & istemediklerim -mim-

Uykum gelmeden biraz daha dolanayim blogları okuyayım derken birde ne göreyim, sevgili Melodram beni mimlemis.
Aboww dedim birden içimden :)
Hadi o zaman mime cevap vereyim.



Blogunda Okuma Listende Görmek İstediklerin ve İstemediklerin Nelerdir?

Görmek istediklerim: Samimi olan herkesi okuyorum. Kendinden bahsedenleri, şiir yazanları, yaptığı güzel el işlerini paylasanlari, gizli saklı benim gibi günlük tutmaya çalışanları. Yorum yapan bloggerlere samimi bir şekilde cevap verenleri görmek istiyorum. Kendi cektikleri resimleri, photoshop kullanmadan paylasanlari görmek istiyorum.

Görmek istemediklerim: Sadece küfür kullananları, bilmem kaç takip edeni olduğu için burnundan kıl aldırmayıp fenomen ayaklarına yatanları, moda bloglarını ( o kadar çoklar ki, artık böeehh). Okuyucu olarak kayıt olupta kendi bloglarını takibe almayınca gidenleri görmek istemiyorum.

Bu mimi de bu sevgili insanlara pasliyorum
- Cagla Deniz
- Balik (Neptünlü bir deniz kizi)
- Sevdanin Dünyasi
- Monabeille
- Gece Yürüyüsü
- Bifincankahve

Not: Mimlerken, mimledigimiz arkadaşların isimlerini yada bloglarını buraya link olarak koymanın en basit yolu nedir? Her defasında canım çıkıyor, adresleri bir araya getireceğim diye. Kolay yolu varsa, birisi öğretsin ağa ;)

Diyaloga gel

Bu akşam ailenin diğer ferdleri evde olmadığı için minik köpeklere dikkat eden sevdigimden gelen mesajda şöyle yazıyor:

-Mutfakta internet hiç çekmiyor ve cep telefonun 3g bağlantısı da kötü.
+Annen, baban nerede ki?
-Babam öğretmen arkadaşları ile noel pazarında, D.(annesi) ve C. (kız kardeşi) de atların yanında. 

+D. (anneye isimle hitap edilmez) birazdan gelir muhakkak.
-Neden?
+Biz türklerde anneye, babaya, dedeye, neneye isimle hitap etmek çok ayıptır. Kendinden büyüklere isimle hitap etmek ayıptır. Dikkat edersen bak babam dedin, S. demedin.


Diyaloğa gel. öğrenecek efendim. Yavaş yavaş öğrenecek ;)

MiM

Canim arkadasim Eda tarafindan mimlendim. Bu onun ilk mimi ve bende bu mimi daha önce gördüm fakat mimlenmdigim icin katilmamistim.

Evet efendim gelelim sorulara.

- Mantığın mı yoksa Duyguların mı ön plandadır?
 Ben duygusal bir insanim. Ilk adimi atarken genellikle duygularimla haraket ederim. Bu güne kadar yasadigim aksilikler de her zaman duygularimla haraket ettigimden dolayi basima gelmistir zaten.
Son yillarda mantigimla haraket etmeyi ögrendim.

 -İnsanlar niye mutlu değiller? Niye gözlerinin önündeki mutlulukları görmüyor ve şükretmesini bilmiyorlar?
Ufacik seylerden mutlu olmayi ögrenmek zordur. Her zaman daha fazlasini isteyen insanlar bu yüzden etrafinda ki güzelliklere sükretmeyi bilmiyorlar. Baskasina özenen, hep baskasinin mutlulugunda gözü olan insanlar, bu yüzden mutlu degiller.
Elimizdeki ufak seylerin kiymetini bilelim.

-Çok para harcayıp keşke almasaydım yada harcamasaydım dediğin bir şey var mı?
Düsünüyorum da. Bende canta almak manyakligi var galiba. Bir cok aldigim cantayi kullaniyorum fakat bazi cantalarda verdigim paraya sonra üzülüyorum ve pisman oluyorum. Onun haricinde keske almasaydim dedigim esyalar yok.

-Haklı olduğun bir konuda hakkını savunur musun yoksa susmak adalet mi dersin?
Hakli oldugum bir konuda kendimi tabiki savunurum. Bu savunma cogu zamanda karsimdakinin anlama kapasitesine bagli.
Annemin bir lafi vardir: "Cahille ugrasilmaz" der
Bende bunu hic bir zaman kulak ardi etmedim.
Baktim ki karsimdaki cahil, yada tartistigimiz konu hakkinda hic bir fikri yok ve yinede fikir yürütmeye calisiyor, bildigi gibi olsun der susarim.

-Tok gözlü müsün yoksa herşeyim olsun diyenlerden misin?
Insanlar neden mutlu degiller sorusunda buna neredeyse cevap verir gibi oldum. Ben ufak seylerle mutlu olmayi bilen bir insanim. Elimdekine her zaman sükrederim Bu yüzden kendimi tok gözlü olarak adlandiriyorum. Herkes her konuda herseyi olsun ister fakat buna caba göstermesi gerekir.
 
Evet efendim bir mimin daha sonuna geldik. Bu arada biz yurtdisinda yasayan bloggerler icin türkce klavye kullanmak gercektende zor. Harflerin yerini bulana kadar canim cikiyor. Bu sefer türkce klavye kullanmadan, türkce harfleri kullanmadan yazimi yazdim. Okuyuculara sorum: Okumak zor oluyormu? Rahatsiz ediyormu?

Sevgiler

 Not: Bu mimi bir cok blogger arkadasim yapti zaten. Yapmak isteyenlerde kendilerini mimlenmis hesap etsin.

 

12/18/2012

Günce

Bu sabah çok sevdiğim bir arkadaşımla bir saatliğine olsada buluştuk. Kendisi liseden arkadaşım ve hala her fırsatımızda görüşüyoruz.

Kendisinin bu sabah manikürcüde randevusu vardı. Oya'cığımı oradan aldım ve erkenden bir türk lokantasına gittik.

Kırmızı frençde harika duruyor yani

Türk lokantasına sabahın onunda gittiğimizden dolayı çalışanlarda şaşırdı ama bizim niyetimiz belliydi.

Burada Türkiyedeki gibi sabah çorbacıları yok ama biz yinede dün akşam yazışırken çorba içeriz diye sözleşmiştik.

Ben mercimek çorbası, Oyamda işkembe çorbası içti

Sonra Oya üniversitede derse gitti bende sevdiğimi ziyarete gittim. Sevdiğimin iki tane kocaman pyrenees dağ köpeği var ve yavrulari oldu. 
Ben bu kadar şirin birşey görmedim. Beni tanıdığı halde yavrularının yanına yaklaştığım için kıyameti koparan köpeği de alıp bağrıma basasim geldi. Anne çünkü o, her anne gibi yavrusunu sakınıyor.
Miniklerimiz 
Daha gözleri açılmadı miniklerin. Su an 8 günlükler ve köpeklerin gözleri onuncu günde açılacak inşallah. Takip etmeye devam edeceğim bu şeker şeyleri. En kötüsü hepsini satacak olmaları. Çünkü evde zaten iki tane var ve çok büyük oluyorlar. Bu beş tane minige yeni sahipler aranacak.

Dönüşte bindiğim tramvay bozulunca yol üstünde inmek zorunda kaldım. Burasida Mainz şehrinin meşhur cam fabrikası.

Hadi hepinize iyi akşamlar. Bir sonraki yazıma kadar esen kalın. 

Günün Fotoğrafı

Pembe. Kendileri bavul şeklinde ufak bir kumbara.

12/17/2012

Gökkuşağı Mimi




Canım Çaglamda gördüm. Aslında bir çok bloggerde gördüm ve bende yapmak istedim.
Ve kader böyle istedi ki Çaglanın gökkuşağında bulunan kitaplarından birtanesi bendede var. :)

Sarimtrak: Dostoyevski - Suc ve Ceza
Siyah: Ayse Kulin - Veda
Sari: Awista Ayub - Kick it in Kabul
Pembe: Chris Bos - Club der verliebten Dichter ( Aşık şairler kulübü, çeviri bu)
Mavi: Sevim Özün - Anlama Noktasi
Turuncu: Nazan Bekiroglu - isimle ates arasinda. (Su an okuyorum)
Gri: Sule Yüksel Senler - Huzur Sokagi

Tartışılan yazılar Vol.1

Şimdi yazdığım yazıya da binbir çeşit yorum gelecek. Herkes bir şekilde kendini diğer arkadaşıma verdiğim değer ile karşılaştıracak.
Mırın kırın edecekler, vay ona yazı yazıyorsun da bana yazı yazmıyorsun diye beni sık boğaz edecekler. işte bu yüzden tüm yazılarımı buraya yazar oldum. Ama kimse benim kime nasıl değer verdiğime karışamaz. Gelen tepkilere kulak asmamam gerekiyor aslında. İnsanlar her zaman bir şekilde birileri ile kıyaslanırlar, yada kendilerini kıyaslarlar.
Ama şunu demek istiyorum ki, normal bir günde hiç aklına gelmediğim insanlar, facebookta ben yazılarımı paylaştığımda altına "hmm?", "kime yazdın?" diye not bırakmaktan kaçınmıyorlar.
"Sanane" demek istiyorum çoğu zaman. Okudun madem, düşünceni kendine sakla. Yorum yapacaksanda kırıcı olma. Off yine bunalttılar beni ya.

12/14/2012

1iyokmu


1iyokmu? Hangimiz bu soruyu sormuyoruz ki kendimize? Bazen kendimizi o kadar yalnız hissediyoruz ki beni dinleyecek 1i yok mu diyoruz.
1i yok mu blogunu bu yüzden çok sevdim. Kulağa tanıdık gelen bir cümle, sizi merakla bloguna yönlendiriyor.

Kendisini Melodramin magazini sayesinde tanıdım, bir baktım ki kendileri de benim blogcanimi takibe almış. Teşekkürler efedim.

Blogun tüm yazılarını daha okuyamamis olsamda, kaleminin gücüne, kullandığı kelamlara bayıldım.
Anladığım kadarıyla kendisi öğretmen ve günlük olayları kendine has bir dille çok güzel bir biçimde anlatıyor.

Heleki bir yazısı var "Her bir bokolog" bunu çok sevdim. Hayatımızda hepimizinde gerçekten her b.ktan haberi olan insanlar var ve onlara bokolog adını vermiş 1iyokmu.
Benim anlatmamla bitmez. Güzel bir blog daha. Buyurun buradan alalım. 1iyokmu

Off, poff

Bu gün biraz aylak bir günümdeyim. Çarşamba akşamı gittiğim noel pazarında çok üsüdügümden dolayı dün bütün gün başım ağrıdı. Birde sevdiğimin cep telefonunu kırmam da üzerine tuz biber ekti tabiki. Eve geldiğimde saatlerce baş ağrısı ile uğraştım. İki hap yuttuktan sonra ancak biraz düzeldi ve rahatça uyuyabildim.
Fakat bu sabah kalktığımda dışarıda ki soğuktan dolayı dışarı çıkmadım ve bu gün sadece tek bir dersim olduğu için üniversiteyi ektim.
Şimdi sabah 9da ayağa kalkmış bulunmaktayim ve evin içinde ne yapacağımı bilmeden dolanıyorum. Ders çalışmaya halim yok. Hala başım ağrıyor. Ayağından ameliyat olan arkadaşımı ziyarete gidecektim fakat bunada mecalim yok.
Zaten kimse ben gelmedim diye kusura bakmaz, biliyorum.
Demem o ki, aylak bir gündeyim ve pazar günü bir terminim olmasa, pazartesine kadar kendimi eve kapatmak istiyorum.
Off, poff yani.

12/13/2012

Gunun Fotografı - Mutluluk

13. Mutluluk
Mutluluk şu an günlüğüme içimi dökmek.




14. Kuş

Gitti güzelim telefon

Dün aslında çok güzel bir gün geçirdim. Üniversiteden arkadaşımızın tez sunumu vardı ve bizde sevdiğimle tez sunumuna katıldık.
Arkadaşımız böylelikle üniversite döneminde en zor aşamayı ardında bırakmış oldu. Tez sunumundan sonra Ebru hepimizi ilk önce evinde ağırladı ve birlikte sohbet edip, kahve içtik.
Sonra üniversiteden arkadaşlarımızla ve profesörlerimizle birlikte noel pazarına gittik.
Noel pazarında da onca soğuğa rağmen güzel saatler geçirdik ve akşam 9'da arkadaşlarımızdan ayrıldık.
Tren istasyonunda beklerken tam elimi sevdiğime uzatmistim ki, kendisi de ceketinin cebinden o arada cep telefonunu aldı. Elim cep telefonuna çarptı ve yere düştü. Lanet olsun iPhone sevgisine. Telefon yere düştü ve ön cami tamamen kırıldı.
Ufak çapta bir şok yaşadım. Çok üzüldüm. Eve gittiğimizde hatta ağladım. Sebastian bana sarılıp bu kadar önemli olmadığını söyledi ama ben tamir ücretini karsilayacagimi söyledim.
İnternetten araştırdım şimdi. iPhone 4S telefonların da ön cam tamamen telefonla birleşik olduğundan dolayı, tamir için tüm telefonu açmak gerekicek. Tamir parası da bu sebepten dolayı biraz yüksek, fakat benim suçum. İstemiyerek oldu ama yinede tamir parasını karsilamazsam içim rahat etmeyecek.
Tüm gece kendimi harap ettim diyebilirim. Sonuçta sadece bir telefon, bu kadar üzülmemem gerekiyor belki ama, telefonunu iş yeri için ve özel notlar için kullandığından dolayı, sinirlerim alt üst.

12/12/2012

Kız dediğin ka$indan belli olur


Hormon bozukluğu diye bir illet var insanları altüst eden. Ben yıllardır hormon bozukluğu yüzünden tedavi görmüş bir insanım. Erkeklerde nasıl bir sorun yaratıyor bilemiyorum ama kadınlarda gerçekten de sinir yıpratıcı.
Gövdenizin belirli yerlerinde aşırı derecede tüylenmeler oluyor. Erkeklik hormonunun çokluğundan kaynaklanıyor.
Kollarimda, yüzümde, ve gövdemin başka yerlerinde tüylenmeler sonucu yıllarca tedavi altında bulundum. Bir sürü ilaç denedim ve son yıllarda en sonunda ayarına girdi hormon bozuklugum. Lazer tedavisi gördükten sonra, tüm tüylerimden arindim. Onun için internette hanımların bıyıkları ile, yada kalın kaşları ile dalga geçen erkeklerden tiksiniyorum. Bir insanın neden tüylü olduğunu, bunun bir hastalık olduğunu düşünmeden yargılamak çok kolay. Kendileri kıllı göğüsleri ile, gömleklerinin ilk üç düğmelerini açarak salına salına dolanırken, bizim göz zevkimizi bozduklarını hiç düşünemiyorlar ama. (Ay pardon, erkek dediğin kıllı olur, degilmi?)

Esmer bir hatun olduğumdan dolayı en çokta yüzümde ve kolumda bulunan tüylerden rahatsız oldum herzaman.
Kalın ka$li bir ufak çocuk, daha sonrasında da genç kız olarak dolandım yıllarca. Annemin "genç kız ka$indan belli olur" tezinden dolayı kaşlarımı aldırmadım ve bir çok insan tarafından alay konusu oldum.

Yaklaşık 5 sene önce kız kardeşim kadar yakın bir insan evlenirken kaşlarımı en sonunda aldırmaya ikna ettim annemi. Kaşlarım alındıktan sonra aynada kendime baktığımda, güzelligimin farkına vardım ve gözlerim doldu.
Düğünde gelin hariç benim kaşlarım söz konusu oldu.
O günden sonra bana "ay sen ne güzel bir kizmissin, vay yavrum ne hoş olmuşsun" diyenler oldu.
Bir zamanlar benimle alay eden erkekler etrafıma dönmeye başladı.
"Sende bir değişiklik var, güzellesmissin, ne yaptın?" soruları ile de karşılaştım. Şimdi bütün bu etrafımda dolanan, bir zamanlar benimle dalga geçip, ruhumda nasıl yaralar açtıklarını fark etmeyen insanların etrafımda bana iltifat etmesi o kadar gülünç geliyor ki, anlatamam.

Hepsine "buyurun sağdan alalım. Orada birbirinizi yağlayın ..." demek istiyorum. Söz verdim küfür etmeyeceğim.

Günün Fotoğrafı - Kalem

12. Kalem
Bu aralar yazılarım karışık. Kusura bakmayın.

12/11/2012

Köy Çocuğu


Köy çocuğunu facebook'tan severek takip ediyordum zaten. Kendisi resim çekmeyi çok seviyor ve neredeyse her gün çok güzel resimler paylaşıyor blogunda. Kimi zaman resimlerin altına düştüğü tek cümle ile binbir anlam katıyor resimlerine.
Köy çocuğu tabiri onu dahada bir sevimli yapıyor. Köyümüzün çocuğu işte. Okuyucularım arasına katılmış kendileri de. Çok sevindim ben bu duruma. Bu arada galiba magazinsel tadına olmaya başladı bu okuyucu tanıtma bölümü. Acaba Melodram'a söylesemde önümüzde ki blogger magazinde bana muhabirlik görevi verirmi. ehe ehe.
Köy çocuğu'nun bloguna göz atın. Köyümüzün çocuğu işte.

Cem diye biri


Merhaba blog,

günden güne takipçi sayım artmakta ve ben bu senenin başında bu gizli karakteri yaratırken kendi kendime yazarım rahatlarım diye gelmiştim buralara. O günden beri çok güzel arkadaşlıklar edindim, çok sevecen insanlarla tanıştım ve hatta bazıları ile düzenli olarak mailleşmeye başladık.
Her gün yeniden bir göz atıyorum takipçilerime ve onların da blogları varsa, inceliyorum. Takip edeni takip etmek istiyorum, bazen muallakta kalıyorum, takibe almazsam eğer ayıp etmiş olurmuyum diyorum.

Sonra "Sen elma'yi seviyorsun diye, elma da seni sevmek zorunda değil" dizeleri geliyor aklıma ama ben neredeyse tüm okuyucularımı takibe aldım.
Bu gün sabah baktığımda Cem katılmış okuyucularımın arasına. Sayfasını çok beğendim. Çok sade ve okurken gözü yormuyor. Ben genellikle yazı şekline bakarım bir blogu takip etmeden önce. Sonra yazılanları incelerim, benim sevdiğim şeylerle uyuşuyormu diye. Bazende sadece renkler çarpar gözüme ve ben bu blogu takip etmeliyim derim.
Tamamen piskolojime bağlı yani.

Cem kısa ve öz yazılar yazıyor, ki buda bir blogu takip etme kriterlerimden birisi. Son zamanlarda nedense çok uzun yazılardan bıkar oldum. Tabiki zevkle okuduğum blogger arkadaşlarımın uzun yazılarını tenzih ederim.

Evet "Cem diye biri" okuyucularım arasına katılmış. Sizde bir göz atın isterseniz.

Günün Fotografı - Aşk

Aşk

12/10/2012

Sonumuz ne olacak?


Bu gün üniversitede eski bir okul arkadaşımla karşılaştım. Ben ofisimde oturmuş çalışıyordum ki, bir baktım kapalı bir bayan ofislerin kapı numaralarına bakıyor.
Kendisi bir zamanlar benim bölümümde okuyordu ve yaklaşık 4 sene önce üniversiteyi bitirdikten sonra Türkiye'ye temelli dönüş yaptı. Üniversiteden tanıştığı biri ile evlendi. Çocukta zaten sadece öğrenimi için Almanya'ya gelmişti.
Ankara'da yaşıyorlar. Başlarda Facebook üzerinden sohbet ediyor, ara ara birbirimize mesaj atıyorduk. Sonra Facebooktan sildi kendini. Eşi kızıyormuş. FBI falan filan, tüm bilgiler kayıt oluyor derken kıza zorla kapattırmış hesabını.
Bu gün kucağında çocuk ofislerin kapı numarasına bakarken aniden adımı bağırması ile şaşırdım. Arkadaşımı gördüğüme çok sevindim. Neler yaptığını, Türkiye'ye alışıp alışmadığını sordum. "Alisiyorum" dedi. Oğlu çok tatlıydı. "Esin iş buldumu, calisiyormu?" diye sordum. Çalışıyormuş. Bakanlıkta ise girmiş.
"Sen evdesin tabiki" dedim. Kucağındaki oğluna bakarak "Evet, ama çalışmak istiyorum. Çok bunaldım." dedi.
O gittikten sonra oturup düşündüm. Sonumuz bumu olacak diye? Yani biz evde oturup çocuk bakmak icinmi okuduk bunca sene diye sordum kendi kendime. Hayır ya, ben bunu istemiyorum. İlk önce çalışıp birşeylere yaradığımı fark etmek istiyorum.
Demem o ki. Hayata kendi hatalarım yüzümden biraz geç başlayacağım belki ama, çocukta yaparım kariyerde :))

Günün Fotoğrafı ~ Yaprak

Yaprak


12/09/2012

Elime geçer ...

Nihade abla üçüncü oğlunu sünnet ettirdiğinden dolayı bu gün camiide mevlüt yapıyor. Kadının niyeti mevlütten sonra yemek dağıtmak, ondan sonrada çiğ köfte yoğurup herkesin tabağına koymakmış.
Hoca'nın hanımı çığ köfte çiğ et olduğundan, mekruh olduğunu ve camiide dağıtılmayacağını söylemiş. Böylelikle Nihade ablanın hevesi kursağında kaldı. Kadın şaşkın, ben şaşkın, millet şaşkın. Çiğ köfte yemenin mekruh olduğunu ilk defa duyuyorum ve araştırmalarım sonucu, hiç bir yerde mekruh olduğunu bulamadım. Bununla ilgili bilgisi olan varsa bana yazsın bir zahmet.

Ama birazda sinirlendim yine ben. Hep böyle ufak tefek şeyler çıkarıp bir türlü insanların heveslerini kursağında bırakan hoca hanımları var. Sen neden karışıyorsun ki kadının ne yemek vereceğine?
Böyle böyle insanlar birbirinden soğuyor. Camiiden yada dinden soğutuyorlar demiyorum dikkat ederseniz, insanı insandan soğutuyorlar. Kimse karar vermemeli, kimin camiide ne yemek dağıtacağına.
Buna benzer olaylar her gün yeniden yaşanıyor.
Sinirleniyorum bende. Onun için bu gün mevlüte gitmiyorum. Hoca'nın hanımı elime geçer, çenemi tutamam. Allah korusun. :)


12/08/2012

Allak bullak birşey oldu bu


Bu aralar kafam karışık be blog. Bazen buraya bir yazı yazıyorum. Vay ne güzel bir yazı yazdım, keşke gerçek kimliğim altında yayimlasaydim diyorum. Bazende gerçek kimliğim altında bir yazı yazıyorum, tüh lanet olsun keşke onu oraya yazmasaydım ya Su'da yazsaydım diyorum.
Evet Su'yu yaratırken pekte uzun düşünmedim aslında. Su adını çok seviyorum, ileride kızım olursa koyarım belki diye Su'yu yarattım.
Annem Su'da neymiş, isim dediğin iki hece olur desede ben yinede Su'yu seviyorum ya. (Bu arada annem Su'yu tanımıyor tabiki ;))

Kendi kimliğim altında yazdığım yazılarımda duygusallıkta vardı, sinirde, politika da. Her anlamında ben vardım aslında. Sonra nereye gidersem gideyim duygusal yazılarımı eleştirir oldu insanlar. Kendimle ilgili pek fazla şeyi son yıllarda etrafımda ki insanlara anlatmama kararımdan dolayı, insanlarda benden birşey ögrenemdikleri için aklınca yazdığım duygusal yazılardan anlam çıkarmaya çalıştılar.
"vay seni gidi, kimi anlatıyordun o yazıda bakalım?" diye sorularla karşılaşmaya başladım ondan sonra. Annem babamda okuyor blogumu. Onlarında kafalarına hile hurda soktular. Yazamaz oldum ondan sonra. Sinir oldum kendi kendime. Bu yazıyı yayımlamasaydım keşke, bıraksaydım da defterimde kalsaydı dedim. Ama ben yazı yazmayı çok sevdiğimden bu yolu seçtim.

Durulmayan bir Su'yu yarattım. Su kimliğini çok sevdim. O kadar çok sevdim ki Su diye bağırsa yolda biri, döner bakarım, o derece yani.
Ama bazen bunalıyorum blog. Bir resim eklemek isteyince, yada bir yazı yazmak isteyince muallakta kalıyorum Su'ya mi eklesem, diğer blogamı diye? Off yani ...

Beni merak edenler de oluyor tabiki. Blogger arkadaşlardan seni çok merak ediyorum Su diyenler oluyor. Bazıları kimliğimi biliyor. Diğer blogumuda takibe aldılar sağolsunlar. Bazen bir bloggerın yazdıklarını çok seviyorum. Bir bakıyorum okuduklarım bölümüne, iki adresimde var çok mutlu oluyorum. Ama kafam karışıyor blog. Neyi nereye koyacagimi, kendimi nereye saklacagimi bilemiyorum. insanların bu kadar saçma olmasından bunaldım. Etrafımda ki insanlardan bana daha yakın olan blogger arkadaşlarıma sevgilerimi sunuyorum bu sayede.
Etrafımda bulunan ve beni anlayan eşi benzeri bulunmayan gerçek arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum bir yandan, beni ben olduğum için sevdikleri için.

Resim alıntıdır

12/05/2012

Sefiller


Günlerdir elimde dolandirdigim Sefiller kitabını bu gün bitirdim ve bitmesine açıkça üzüldüm.
Çok etkileyici ve sürükleyici bir kitaptı benim için. 18. yüzyilda geçtiği için kullanılan dil de çok hoşuma gitti.
Bir kürek mahkumu olan Jan Valjan'in hapisten çıktıktan sonra başına gelenleri anlatan kitapta karakterlerin hepsi çok çarpıcıydı.
Gerçekten de hayata 1-0 malup başlayan sefiller var. Bu kitap bir sefilin başına gelenleri ve yinede bir şekilde hayata tutunma hikayesini anlatıyor. Olaylar çok ilginç ama ben bir kitabın içinde okuduklarımı anlatmakta hiç bir zaman iyi olmadım. En iyisi sizde okuyun.

Vikipedi icin buradan tik tik

366 gün

Sali günü, yani dün itibari ile sevdicegimle bir seneyi tamamlamis oluyoruz. Bu senenin subatinin 29 cektigini var sayarsak 366 gün.
Hangi ara gecti bu 366 gün farkinda bile degilim ama o kadar güzel gecti ki onunla gecen her günüm. Umarim daha güzel nice 366 gün yasariz.
Tüm bu yazilarimi ona olan anilarimi biriktirmek icin yazdigimi biliyor ve türkce bilmediginden dolayi sözlü olarak bazen ceviri yapmak zorunda birakiyor beni.

Canim sevdigim, seni seviyorum.

12/02/2012

Günün Fotografi 25 - 30

25. Ağaç
Oturduğum yerde en sevdiğim ağaç 

26. Köpük

Bu günü es geçtim. Cünkü köpükle ilgili resim çekemedim

27. Huzur
İşlerimi bitirdim. Çayım bilgisayarım ve ben.

28. Zaman
Kol saatimin pili bitti. Zamansızım.

29. Kış
Noel ağaçları dikilmeye başlayınca, anla ki kış geldi.

30. Lezzetli
Kantinin ekmekleri çok lezzetli


Evet, Kasımın son günlerinde çektiğim resimler de bunlardı. Aralık ayına başlayamadım ben daha. Biraz üşengeç günlerimdeyim.
Kalın sağlıcakla.

Ya topçuya, yada popçuya Vol.2

kaynak: tıkla

Evet, dün akşam tamburcularla tanıştım sonunda. Harika bir akşam geçirdim. Herkesin gözü üzerimdeydi diyebilirim. Sebastianın kız arkadaşı olduğunu bilenler beni merakla, bilmeyenler ise şaşkınlıkla karşıladılar.
28 kişilik bir kadro ile hep birlikte yemek yedik ve saatlerce sohbet ettik. Akşam 7'de başlayan yemeği gece iki buçukta sonlandirdiktan sonra başka bir cafe'de bir gece kahvesi içtikten sonra geceyi dağıldık.
Gece ikide ilk kar yağmaya başladığında arkadaşlardan bazılarının daha arabalarında yazlık tekerlekleri olduğundan dolayı erken kalkanlar oldu.
Geri kalan ekip ile bizde kahve içtik işte.
Gecenin bir vakti yağan karın üzerinde gicirdayan ayak izlerimi dinleyerek ve elimde sevdiğimin eli olarak eve döndüm. Güzel bir gün geçirdim.