2/28/2013

Hasta

Titreme, yanma, üşüme halinde gelen grip beni benden etti.
O kadar kötü oldum ki, ofistekiler yürü eve gir yarında gelme dedi.
Simdi cebimde mendilim, üşüyen ellerim, yanan gövdem ile birazdan evdeyim.
Gideyim de annem bana baksın.
Öptüm kuzular.

Selamin-Hello

Dün bir kaç saatin içinde hastalanmayi başarmış Su'dan selamlar blogcanlar.
Akşam eve gittim, bir titreme, bir üşüme dedim tamam hapı yuttun Su.
Hemen bir aspirin, bir kaynamış grip çayı ama yardımcı olmadı tabiki.
Bütün hafta ofiste çalışmak zorundayım. Mecbur kaltim geldim.
iş yerinde patronlarimdan biri sağolsun hap verdi ve boğaz ağrım için pastil.
Benim çalıştığım ofis binanın tam ortasında. Yani ayrı bir kapım yada girişim yok. Bir hotelin resepsiyonu (bu kelimeyi doğrumu yazdım, bilemedim şimdi) gibi düşünün.
öğrenci kimliklerin üzerinde dönemin başlangıç ve bitiş tarihi yazıyor. Bu tarihler arasında kimliğimizle toplu taşıma araçlarını ve trenleri ücretsiz kullanabiliyoruz. Dönem sonunda kampüste bulunan bir makineye öğrenci kimliğimizi sokuyor yeni dönemin damgasını bastırıyoruz. Neyse bu makina tamda benim çalıştığım ofisin yanında. Demin birisi geldi bende bir arkadaşa benzetip hasta ve iğrenç sesimle "Ufuuuuukkk" diye bağırdım.
Çocuk bana döndü. Güldüm merhaba dedim.
Çocuk merhaba dedi. Ay bir baktım Ufuk değil. Hiç tanımadığım adam. Rezil oldum yani.
Hastayım uğraşmayın :) Ayrıca ben bu çocuğa sinir oluyorum. Bir kaç yazı öncesinde bir arkadaştan bahsettim, gidecek o kro ile evlenecek dedim. işte bu kro, o kro. Ne bağırıyorsun sinir olduğun adama değil mi ama?

Not: İsim değiştirilmiştir

2/27/2013

Sana soracaktim

Ben: Doktor birşeyim olmadığını söyledi.
K: Erken menapozami giriyorsun sen yoksa? 9 yaşında regl olmuşsun.
Ben: :O ne diyorsun sen ya? Ben daha evlenmedim, anne olmadım. 30 yaşındayım.
K: Eh biyolojik saat tık demeye başlamış, bir an evvel evlen çocuk doğur o zaman.
Ben: Teşekkür ederim ya, çok güzel moral veriyorsun.

iç ses: Sana kalmıştı zaten benim ne zaman, kiminle ne yapacağım or..pu

Not: Kusura bakmayın, iç sesimi ve nefretimi kusmam gerekiyordu. Oh rahatladım.

2/26/2013

Unutulmak inan ki yok olmak

Akla gelmemek diye birşey var. Sizde bilmiyorum ama beni hayatta en kıran şeylerden bir tanesidir unutulmak, yada hatirlanmamak.
Mesele geçen hafta hasta olduğumu doktora gideceğimi size bahsetmiştim. Çok endiseliydim. Etrafımda ki arkadaşlarıma anlatmıştım, kimi endişelenme birşeyin yok dedi, beni yatıştırdı. Doktor günü gelip çattığında ilk beni arayıp ne dedi doktor diyen arkadasta onlar oldular zaten.
Bir arkadaşım var ki, sormasını beklemiştim aslında ama ne aradı nede sordu. Elim cep telefonuna gitti whatsapptan yazacaktım, birşeyim yokmuş diye. Neden yazıyorsun ki, o seni sorsun dedim sonra kendime.
Şimdi ofisteyim. Bu arkadaşım ve başka bir arkadaşım daha bir kaç oda ötede bulunan ofiste.
Benimle aynı saatte paydos edecekler. Ben çalışma saatlerim tam yemek saatine denk geldidi için kantine çıkıp yemek yiyemiyorum. Neyse buradan çıkınca belki çarşıda birşeyler yeriz diye düşünüyordum.
Bir baktım ki demin elinde bir kutu, pizzacı geldi. Sipariş vermişler meğer. İnsan banada bir sorardı degilmi. Hemen telefonu elime alıp ofisin numarasını arayıp "Bende sonra çarşıda birlikte yemek yiyeceğiz sanıyordum. Hadi afiyet olsun" dedim kapattım.
Böyle ufak ayrıntılara takılıp üzülüyorum ben ya. Üzülmek istemiyorum ama sallamak istiyorum.

Anarşi sordu cevap verin

Sevgili Anarşi bir soru sormuş hepimize. Neden başka insanların hayatlarını merak ediyoruz diye. Çok güzel bir soru. Oturup iyice bir düşünmeli.
Yorum bölümünde bu konu hakkında sohbet eder olduk. Kendisi de kafamızı biraz karıştırdığını zannettiği için hangi bloggerı neden takip ettiğini, neden merak ettiğini yazmış. Benim hakkımda yazdığı şey çok hoşuma gitti.

SU: da kendi yaşamından çok bahsediyor erkek arkadaşını, üniversite de yaşadıklarını, arkadaşlarının sorunları çoğunu biliyorum :D Merak ediyorum işte! Gerçek hayattan bahsederken ayrıca acı yönlerini de, düzeltilmesi gereken esikleri de göz önüne sunuyor. 

Kendisi bu konu hakkında bir makale yazacakmış. Belki sizde yorum bölümünde ona yardımcı olmak istersiniz. Başkalarının hayatlarını neden merak ediyoruz?
 

Yardım eden elleriniz dert görmesin tık tık 

Sigara


Sigaranın kokusu beni rahatsız ediyor. Sigara aslında bana zarar veriyor. Akşamları boğazımda düğümlenen yumruk hep sigaranın yüzünden. Aslında o kadar çok içmiyorum da. Ailem kızıyor, bilmiyor diye evden cikmadigim günler hiç kullanmıyorum. Sonra bir dışarı çıkıyorum hop bir paket alıyorum. 3-4 gün yanımda gezdiriyor içiyorum.
Sevdiğim sigara içenlere karşı, sevmiyor. Bu yüzdendir ki son bir senede iyice azaltmış, sınav zamanları deli gibi içmiş fakat ne zaman onunla buluşsam saatler öncesinden kokmamak adına içmemiş yada üzerime envai çeşit parfüm sıkıp yanına gitmiş biriyim. Onun için bıktım, daha fazla kullanmak istemiyorum.
Şimdi kendimi sebze yemeye, çay içmeye, sakız çiğnemeye verdim. Kilo almazsam iyidir. Azimle mıçan duvarı delermis, azimliyim, bu sefer paket falan almayacağım, içmeyeceğim artık.

2/25/2013

Yol gecen hani

Sınavdı, izindi derken Şubat ayını evde ve üniversitede ders çalışmakla geçirdim. Bir ay sonra bu gün ofiste ilk günümdü. Bütün hafta ofiste çalışacağım ve bu gün neredeyse çıldırmak üzereydim. İnsanlar ile uğraşmak gerçekten bazen çok zor.
Yeni öğrencilerin kayıt işlemleri yapılıyor bu hafta. Geçen hafta da girişler yapılmıştı. Bu hafta sıra bekleyipte not oranı yeterli gelmeyen öğrencilerin kaydı yapılıyor. Yani geçen hafta gelmeyip yerlerini kabul etmeyen öğrenci adayların yerleri yeniden dağıtılıyor.
Almanya'da üniversiteye giriş biraz daha farklı. Ve bence bir an önce Türkiye'de bu sisteme geçmeli.
Bir sürü sınav ile deli etmesinler canım memleketimin çocuklarını.
Lise son sınıf diplomanizda not oranı hesaplanıyor. Bu not oranı ile hangi bölümleri okuyabileceginiz belirleniyor. Sizde istediğiniz bir bölüme baş vuruyorsunuz. Alindiginiz taktirde de üniversiteye başlıyorsunuz. Ha oldu ki alinmadiniz, bir daha ki dönem için tekrar basvurabiliyorsunuz.
Not oranı gerekmeyen bölümlerde oluyor. Mesela elektronik mühendisliğinin not oranı yok. Başvuruyorsunuz ve kayıt olup hemen üniversiteye başlıyorsunuz. Yok ev aramaktı, yok yurt bakmakti derdiniz yok. Tabi ki oturduğunuz yerden çok uzakta bulunan bir üniversite seçmezseniz.
Bende bu hafta işte öğrenci kayıtlarını yapıyorum. Bu dönem yaklaşık 1000 öğrenci alındı bildiğim kadarıyla. Yani tahmin edersiniz ki, benim ofis yol geçen hani ;)

2/24/2013

Günce

Dün Sebastianın babaannesinin doğum günüydü. İlk bulusmamizdan beri çok sevdim ben babaanneyi ve sağolsun doğum günü kutlamasına beni de çağırdı. öğlen birde tüm aile buluştuk. Sebastianın 3 amcası, bir halası var. Onlarda gelmişti ve tabiki eşleri ve çocukları. Ben, Sebastianın annesi, babası, kız kardeşi, erkek kardeşi ve erkek kardeşinin sevdiği.
Yani tüm torunlar beraberinde sevdiklerini de getirdi ve hep birlikte yemek yedik. Sohbet ettik. Yemekten sonra babaanne herkesi evine pasta yemeğe davet etti. Evine ilk defa gittim. Çok güzel ve kocaman bir evi var. Dede yıllar önce vefat ettiği için yalnız yaşıyor.
Bu arada duvarda tüm torunların kücüklükten büyüklüğe kadar resimleri asılıydı. Sevdiğimin ufaklık resimlerini görmek, bir kaç sene önceki halini görmek çok güzeldi.
Çok güzel saatler geçirdik. Sonra herkes evlerine dağıldı. Bizde Sebastianla birlikte biraz dolaştık. İki gündür kar yağıyor.


Yemek yedigimiz bölüm

Dışarıdan bakış

Resimler google'dan alıntıdır

2/22/2013

Soy adı sorunsalı

Ben: Senin davulculardan iki tanesi hanımlarının soyadını almış öylemi?
Sebastian: Evet doğru, sen nereden duydun?
Ben: Davulculardan birisi dedi ve bende neden bir erkeğin kadının soyadını aldığına anlam veremedim.
Sebastian: Neden birbirinin soyadı alınır, bende ona anlam veremiyorum.
Ben: Ne yani, evlendigimizde kendi soyadımı kullanıp seninkini almazsam kizmayacakmisin?
Sebastian: Neden kizayim canım. O senin soyadin. Daha basit.
Ben: Çocuklarımız olunca kimin soyadını alacak, otomatik olarak babaninkini mi? Sebastian: Bilmiyorum ki ...
Ben: Yok istemem ben öyle, bu sefer diyecekler çocuklara, annenin soyadı neden farklı diye.
Sebastianın yüzünde bir gülümseme

Ayva yediren kiz'in cekilisi var

Ayva yediren kız'in çekilişi varmış. Kitap çekilişlerine hep katılmak istiyorum, aman bana mi çıkacak canım deyip vazgeçiyorum. Neyse şansımı deneyeyim, kim bilir ...

Bana çıktığı takdirde hangi kitabı isteyecegimi de biliyorum. Katılım için son bir kaç gün. Bol şanslar hepimize


2/21/2013

Yeşil

Yeşil aşkım göz makyajımada yansıyor bazen.

ya Elif olacaksınız

Hoca Schmidt o sabah kimya dersi verdiği sınıfa girdi ve elindeki çantasını masasına bırakıp 'Bu gün kimya dersi yapmayacağız size anlatacaklarım var' dedi. Gözleri kan çanağına dönmüştü. Sınıf aniden bir sessizliğe büründü.

2 gün öncesi:
Hoca Schmidt'in kapısı çalınır ve 'gir' dediğine içeri hem sınıf hocalığı yaptığı sınıfta, hemde kimya sınıfında bulunan Elif girer.
Elif sakin sessiz, kendi halinde bir öğrencidir. Yaklaşık bir senedir başı kapalıdır ve o günden sonra arkadaşlarından kendini soyutlamistir.
Elif üzgün gözlerle hocanın yüzüne bakar ve şöyle der. 'Hocam bana yardım edin. Beni öldürecekler. Ne yapacağımı bilmiyorum. Hocam hamileyim ben. Ailem öğrenirse yaşatmazlar beni.'
Hoca şaşırmış ne diyeceğini bilemez. Sonra Elif'e kendini üzmemesini, herşeyin düzelebilecegini, isterse ailesi ile konuşabileceğini söyler.
Elif'in erkek arkadaşı almandır ve onu çok sevdiği için birlikte olmuştur.
Elif ailesine asla söylememesi gerektiğini, çıkar yol bilmediğini ve çok korktuğunu söyler.
Schmidt hoca bir çözüm bulunabileceğini ve ona yardımcı olacağını söyler.

1 gün öncesi:
Elif hamile olduğunu fark ettiğinde herşey için çok gectir. Sevdiği sevinmiştir, fakat Elif'in ailesinin nasıl olduğunu ve aslında hiç bir zaman bir arada olmamaları gerektiğini biliyordur.
Elif dikkat çekmemek için okula gidip gelir, fakat kendinden iki yaş küçük erkek kardeşinin gözleri her an üzerindedir.
Elif annesine açılmayı çok ister ama bilir ki anneside tıpkı babası ve kardeşleri gibi onu anlamayacak ve hemen babasına söyleyecektir. Tüm gün avare gibi dolanır Elif. Biraz dolaşma bahanesi ile çıkar ve nereye yürüdüğünü bilmeden saatlerce yürür. Yolu bir otoban çıkışına çıkar ve Elif çıktığı köprünün altından geçen otobanı seyreder.

Dün akşam:
Hoca Schmidt yorgun bir günün ardından ailesi ile akşam yemeğini yemiş, her akşam olduğu gibi oturup günlük gazeteyi eline almış akşam sefası yapmaktadır. Aklı Elif'e takılmıştır. Eşi ile konuşmuş, nasıl yardımcı olabilecekleri hakkında fikir yürütmüşlerdir.
Gazetenin son sayfasını açtığında Schmidt'in gözleri büyük puntolarla yazılmış başlığa takılır:
"Bir türk kızı daha intihar etti"

Haber:
19 yaşında Elif'in aile baskısından kendini intihar ettiği tahmin ediliyor. İki buçuk aylık hamile olan Elif ailesine hiç bir şey söylemeden evden çıkmış ve kendini köprüden otobanın üzerine bırakmıştır. Lise son sınıf öğrencisi olan Elif'in okulda sevilen bir öğrenci ve çalışkan bir öğrenci olduğu öğrenildi. Alman bir sevdiği olduğunu ailesinden saklayan Elif, hamile olduğunu öğrenince aile korkusundan dolayı intihara baş vurduğu tahmin ediliyor.
Küçük erkek kardeşinin sözleri ise polisin araştırmalarına farklı bir yön verdi. "İyiki kendini öldürdü, yoksa ben onu öldürürdüm" diyen gencin sorgulaması devam ediyor.

Bu gün:
Hoca Schmidt o sabah kimya dersi verdiği sınıfa girdi ve elindeki çantasını masasına bırakıp 'Bu gün kimya dersi yapmayacağız size anlatacaklarım var' dedi. Gözleri kan çanağına dönmüştü. Sınıf aniden bir sessizliğe büründü.

Hoca Schmidt, farklı kültürlerin, farklı dinlerin bir arada kardeşçe yaşayabilmesi gerektiğini ve hepimizin aynı Allah'tan geldiğimizi anlattı sınıfa. Herkesin örf, adetleri olduğunu fakat ileride çocuklarını korku altında değilde, sevgi ile yetiştirmeleri gerektiğini anlattı. Elif'e annesi eğer zamanında konuşarak yardımcı olsaydı, yada küçük kardeşini namus kavramı ile doldurmuş olmasalardı, Elif'in bu gün yaşıyor olabileceğini ve Elif'in sevdiği çocuğunda perişan olmayacağını anlattı. Aklınızı ve yüreğinizi ferah tutun. insanların anlayışlarına, düşüncelerine ve kendi istekleri doğrultusunda attığı adımlara saygı duyun. Yoksa bir gün sizde ya Elif olacaksınız, yada Elif'in kardeşi dedi ve sınıfı terk etti.

Onun arabasi var

Sınav zamanı geldiğinde gerçekten kendimizi dış dünyadan soyutlamis ve sabah akşam saatlerce üniden arkadaşlarla bir araya gelmiş, ders çalışmıştık. Sınavları yazıp dönemi bittirdikten sonra şöyle bir kendine geliyor insan ve etrafında nelerin olup bittiğini idrak ediyor.
Tıpkı benim şimdi daha yeni yeni evde olup biteni idrak ettiğim gibi.
Babam bir kaç ay önce bir ufak araba daha almaya niyetlenmisti. Kendisi ise araba ile gidip geldiği için, zor durumlarda yada çarşıya gidileceği zaman bize araba kalmadığından, ufak bir araba bulmuştu.
Ben sevinmiştim hatta, fakat sonradan arabanın sahibi satmaktan vazgeçmişti.
Bu sabah kahvaltı ederken bir baktım babam sigorta yaptırmaya gidiyor. Kaskodan falan bahsediyorlar annemle. Ne sigortası, ne kaskosu derken öğrendim ki, arabanın sahibi sonradan fikrini değiştirmiş ve gerçekten yakında bizim bir arabamız daha oluyormuş.

Yavaş yavaş dünya ile irtibatını tazelemeli. Bu gün ilk yapacağım iş gibi. Bu akşam yine her ay gittiğimiz şairler gecesine gideceğim. Çok sevinçliyim.

2/20/2013

Doktor

Selam blogcanlar. Doktordan çıktım. Tahmin ettigim gibi aşırı stresten kaynaklanan hormon bozukluğu ve artı guatr hastası olmam durumumu tetiklemiş. Kullandığım ilaçin hafif yüksek dozajını yazdı doktor ve tez zaman da guatr'ıma baktırmamı söyledi. Çok rahatladım. Kist yada miyomdan şüpheleniyordum. Ailede rahim kanserinden kaybettiğim anneanne olunca, bende bir kanser adayıyım Allah korusun.
Öptüm hepinizi. Rahatladım. Önce saglık.

2/19/2013

Atkı


Bu arada kendime yeni bir atkı aldım. Ne zamandır ünıversiteye giden otobüs durağında beklerken gözüme ilişen bu atkılara bakıyordum. Renk, renk. Kalın örgü. Bir ara örmeye niyetlendim. Annem kızım yüne verdiğin paraya değmez, al demişti. Sonunda bu gün aldım. İlk önce muallakta kaldım. En çok sevdiğim renk yeşil, acaba yesilmi alsam diye. Fakat siyahi herşey ile kullanabileceğim için siyahi tercih ettim. Bu atkidan aslında birde bej rengi var bende, fakat bunun gibi kısa değil, biraz daha uzun örüldügünden boyunda dururken daha aşağı sarktığı için pek sıcak tutmuyor.

Başlık bulmakta ayrı bir dert

Bu dönem için son sınavımı da yazmış bulunuyorum. İki hafta önce yazdığım sınavın bir tanesini geçemedim. Sağlık olsun diyeceğim, çünkü bildiğin üzere bu aralar iyi değilim blog. Yarın doktorada görüşmem var, umarım tahmin ettiğim gibi sadece hormon bozukluğu vardır ve bir an önce iyileşirim.

Onun haricinde bu gün yazdığım bu son sınav ile üzerimden bir yük daha kalkmış oldu. Ne kadar kötü geçerse geçsin, kendimi yemeyeceğim. Yedim yedim ne oldu? Bünyeme vurdu, hasta oldum.
Birde ben aslında vurdumduymaz duruyorum ya dışa dönük. Herşeyi çok rahat karşılıyorum ya. Hani ben gamsizim ya, öyle sanıyorlar yani blog.

Nede gamsizim bir bilsen, o kadar gamsizim ki kendimi düşünmeyip, yine kendime yapıyorum yapacağımı, zorla hasta ediyorum kendimi. Ya böyle işte, aşağı tükürsen sakal, yukarıya tükürsen bıyık misali ...

Kimseye kendimi anlatmak istemiyorum. Beni bunaltmalarina izin vermemeliyim aslında. Çok az insan var etrafımda gerçek anlamda güvenebilecegim, diğerleri gelip geçici. Bu duruma çok üzülüyorum aslında. Ben insanları seviyorum, insanların hepsi iyi olsun istiyorum.

Ne anlatırken nereye geldim. Kendi kendimle konuşmamın yansıması bu satırlar. Zaten ben şiir yazmaktan bu yüzden vazgeçtim. Dörtlüktü, kafiyeydi derken kendimi anlatabilmek için düz yazıya geçtim. Dua edin blogcanlar. Kötü birşeyim olmasın. Yarın doktor yolu göründü bana.

2/17/2013

Daralmalar

Sen akşamın bir vakti ara, bizim kız sınavlarını geçti sizinki ne yaptı diye sor.
Bu ilk değil halbuki. Kızı benim okuduğum bölüme başladığından beri, sezdirmeden bizi birbirimiz ile kıyaslayan bu teyze aile dostu birde.

Sana ne benim sinavlarimdan, sana ne benim egitimimden. Ay artık yeter okudular, oğluma diyorum kızlarını okutmasin, diye laf söyleyip anneme bir güzel gaz vermeye çalışmış.

Okumasın o zaman senin torunların, tabi kız çocuğu ne gerek var. Oğlanı okutsun o sadece. Kızlar nasıl olsa evde oturup çocuk doğuracak. Pes yani diyorum sana.
Laf söylemeye gelince varlar, fakat benim çektiklerimi ve bir bölümü iki kere okumak zorunda kaldığımı düşünen yok.
Bu aralar hastayım zaten, tüm bünyem alt üst oldu. Salı günü sınavım var. Sınavdan önce doktora gitme imkânım yok. Umarım çarşamba sabahı için uygun bir görüşme ayarlayabilirim. Kadın hastalıkları diyelim de erkek bloggerlerden utanmayayim şimdi. Kafam hastaligima da takıldı. Acaba neyim var diye sorar oldum kendime, birde pazar sabahı ortalığı karıştırmaya çalışan, içten içe kendi kızını benden iyi göstermeye çalışan E. teyzeye selamlarimi iletiyorum. İyice soğuttun be kadın kendinden.

2/14/2013

Tren istasyonlari

Biliyormusun, ben aslında ölümden korkmuyorum. Ben sadece zamansız ölümlerden ve yine rüyalarımda ölecekleri görmekten korkuyorum.
En çok anneannem geliyor aklıma. Kaybettiğimde gece rüyamda tren istasyonunda kapkaranlık peronlarin arasında kosturuyordum. Burun kanaması ile uyandım, anneannemin tam öldügü saatte.

Tren istasyonlarını sevmem ben bu yüzden. Rüyalarımda tren istasyonları hep kötülüklerin habercisi oldu. Elimde kitabım tren beklerken huzurlu dakikalar geçiriyorum, tren istasyonlarını severim bu yüzden.
Paradoks degilmi sencede? Bence öyle.

Bir çok şiirimi tren istasyonlarında yazdım ben. Bana yabancı bir ülkede yabancı bir dilde konuşurken her gün, tren istasyonunda defterlerime karaladigim satırlar ile ana dilimi öğrendim, gelistim. Tren istasyonlarını severim bu yüzden.

Akşamları karanlık bastığında, tren istasyonlarininin önünde bulunan, elden ayaktan düşmüş, çalışmayan ama yinede bira içmeyi ihmal etmeyen, etrafına sarkıntılık eden adamlar yüzünden içime sinen tiksinti duygusu ... Tren istasyonlarını sevmem bu yüzden.

Sencede paradoks degilmi? Bence öyle.

Devamı gelecek.

Laf aramizda

Sevgililer günü demişken, ben bu gün istasyonda eve dönerken ve trenimin gelmesine yarım saat varken, kitapciyi dolandım. Sonra biraz da istasyonun içinde bulunan dükkanlara baktım.

ineceğim peronun başında beklerken ve bir adım ileri, bir adım geri sallanırken (hava çok soğuk, ısınmak için yani) bir baktım ki komşunun kızı elinde bir çiçek, diğer elinde de tanımadığım bir çocuğun eli bana doğru geliyor.
Ben bu aralar siyah beremle dolandigimdan ve bere bazen yüzüme doğru kaydığından hemen taninmiyorum. Benim ben olduğunu fark edince hemen çocuğunu elini bıraktı. Bende görmemiş gibi yanlarından geçtim gittim.

O arada çocuk "Ne oldu ya?" diye sordu.
"Tanıdık" dedi bizim komşu kızı da.

Aman Su, bunda ne var şimdi diyeceksiniz. Diyinde blogcanlar, bu komşu kızı daha 13 yaşında. Bir an düşündüm de ben o yaşta daha sokakta istop oynuyordum la.
Sevgili ne demek?!

Az biraz geri kafalıyım galiba.

Bol cicekli günler

Herkes bir sevgililer günü postu yazdimi? Ben yazmazsam eksik kalır mi? Kalirmiyim? Kalmam!

Bu benim Sebastian'la ikinci sevgililer günüm fakat biz bu güne değer vermiyoruz. Sevgi tek güne sigdirilmaz diye klasik bir cümle yazacağım şimdi buraya, hadi oradan diyeceksiniz ama gerçektende öyle.

Çiçek güzel bir hediye tabiki. Bu gün çiçekçilerde sıra bekleyen erkekler, bir elinde çiçeği bir elinde de sevdiğinin eli dolanan çiftler gördüm. Gözünüz aydın, yarın yine kavga da edersiniz siz şimdi :) muhahah çok kötüyüm.

Hadi bol bol çiçek resmi çektim bende, bol çiçek resmi beğendim instagramda. Sevgililer gününüz kutlu olsun blogcanlar.

Babamin anneme aldigi cicek

2/13/2013

Benim Sheldon

Mayıs ayında katılacağımız Berlin gezisi için arkadaş bana doldurulması gereken bir form gönderir. Odalar ayrı yataklar olmak üzere iki kişiliktir ve form'a kimin kiminle kalacağı ve adres bilgileri yazılması gerekiyor.
Neyse ben benim bölümümü dolduruyorum ve Sebastian'in da hüviyet bilgileri hariç, her bilgisini yazıp mail olarak gönderiyorum sevdiğime ve sadece hüviyet numaranı yazman gerekiyor diyorum.

Aradan 4 gün geçiyor ve ben bu gün Seb'e doldurup formu arkadaşa geri gönderdin mi diye soruyorum. Hayır doldurmadim, ben sana hüviyet numaramı veririm sen doldurursun diyor. Ben zaten herşeyi doldurdum, tembellik etme sadece hüviyet numaranı yazacaksın diyorum, konu kapanıyor.

Bilgisayar başındayken formu gönderen arkadaş formu doldurup doldurmadigimizi soruyor. O arada bende Seb'e tembellik yapmada su formu doldur diyorum. Al bu hüviyet numaram doldur sen diyor. Ben şimdi doldurmaya kalkarsam hepsini yeniden doldurmam gerekecek diyor.

Flaş, flaş, flaş.
O nedenmiş diye soruyorum. İsim bölümünde ilk önce isim sonra soyadı yazılması gerektiğini ve doğum tarihlerinde İSO-8601 söz dizimine bağlı olan kurallar kullanılması gerektiğini düşündüğünü söylüyor. Yani bir yere doğum tarihi yazınca bu şekilde (2013-03-13) yazılması gerektiğini söylüyor.
Gülüyorum. The Big Bang Theory'e bakanlariniz varmı? O zaman Seb'in neden Sheldon lakabını aldığını anlamışsınızdır.

Sapsik çocuk ya :)

Çalsın davullar

Dün akşam ilk defa Sebastian'i canlı seyrettim. Her hafta salı günü provadan sonra gittikleri lokalde dün akşam mini bir konserleri vardı.
Dün akşam zaten karneval bitti ve bu gün itibarı ile 40 gün sürecek olan oruç zamanı başladı hristiyanlar için.
Bu zaman zarfında et ve alkollü içecekler kullanmıyorlar. Ayrıca şeker ve atıştırmalık şeylerden de mahrum bırakıyorlar kendilerini.

Neyse gelelim konsere, ilk önce saat beş gibi herkes yavaş yavaş lokalde toplanmaya başladı ve birlikte yemek yendi ve sohbet edildi. Lokalde çalan müziklere herkes eşlik etti ve sekizi beş gece bizim davulculardan oluşan 11 kişilik ekip ufak bir konser vermek için lokalde ayağa dizildi.
Ilk defa bu kadar yakından izledim sevdiğimi. Ayrıca o kadar sesliydi ki, daha önceden kulaklarına birşeyler tıkayanları da böylelikle anlamış oldum. Fakat yinede çok zevk aldım ve gururlandım nedense.
Sebastian'in yorgun hali beni üzsede bu son gösterileri olduğu için halinden memnun olduğu için bende mutlu oldum.

2/11/2013

Karneval Geciti

Karneval geçitinde Sebastian'i beklerken bir kaç resim çektim. Bazı gruplar politik gündemden uyarlamalar ile arabalarını süslüyor. Yada muhakkak vermek istedikleri mesajı vurguluyor. ilginç ekipler vardı bu gün de.
Buyurun.

























Aşk'i geçtik biz, sevginin yolundayız

Hava eksi üç derecede. Hafif bir rüzgar esiyor ve saçlarımı dalgalandiriyor. Fakat ben söz verdiğim için yaklaşık 3 saat boyunca bu soğukta sokak kenarında durup, önümden geçen karneval geçitini seyrediyorum. Heyecanla bekliyorum 131 numaralı arabanın, daha doğrusu karneval grupunun geçmesini. Sonra bir an geçit duruyor. Benedikt istifa edecekmişte, onun için su an televizyon kanalı haberlere geçmiş ve karneval geçitini canlı verdiklerinden dolayı geçit duruyor.

ilginç bir olay yaşanıyor aslında ama ben bekliyorum yüreğim ellerimde.
Sonra 130 numaralı grup geçiyor önümden ve söz verdiğim gibi hafif geçit sokağına doğru yöneliyor ve onu bekliyorum. Yüzünde gülümseme oluşuyor Sebastian'in. Sinavlardi, ders çalışmaktı derken bir haftadır birbirimizi göremedik.

Elindeki kocaman davulunu çalarken bana doğru geldiğinde aniden ayrılıyor gruptan yanagima bir buse konduruyor. Yüzüme bakıp gülümsüyor. Ben tekrar sarılıyorum. Yanımda duran insanlar gruptan ayrılıp üzerimize doğru yürüyen bu koca adama şaşırıyor, bizi gördüklerinde anlayıp gülümsüyorlar.
Sonra Sebastian yoluna devam ediyor, ben eve kaçıyorum. Aşk'i geçtik biz, sevginin yolundayız.

2/10/2013

İnstagram Günlüğü

Sevgili Seda'dan gördüm, ara sıra instagrama koyduğu resimleri instagram günlüğü adı altında tekrar blogunda yayımlıyor. Aslında güzel bir fikir. Çünkü herkes instagram kullanmıyor ve çektiğim resimleri blogumda da paylaşmak en güzeli.
Bakalım ben son günlerde neler yapmışım.
Şimdi benim gerçek kimliğimi bilipte instagramda takip edenler resimleri tanıyor fakat ben yinede bundan sonra herhalde resimlerimi sadece blogumda ve instagramda bulunan sudurulmaz kimliğim altında yayımlayacağım. Son günlerde beni yine bunaltiyorlar blogcanlar. Dikkat etmeli, neyi nerede paylaşmalı önceden iyi düşünmeli.

Sevdiğimin köpek yavruları ile saatlerce çocuk gibi oynamışım



Bizim kampüsün karlar altında olan resimlerini çekmişim


Tanıştırayım. Bilgisayar mühendisliği binası yani benim bölümün binası.

Geçen hafta kınaya giderken hiç bir zaman kendime yakıştıramadığım büyük yüzüklerden takmışım. Yanlış anlaşımlasın, beğenmediğimden değil.


Arkadaşımın kınasından döndükten sonra ellerime kına yakmışım. Kokusunu seviyorum da.

Ters çıktı ama olsun. Saatlerce sınavlara çalıştım arkadaşımla. Kendimizi çaya pastaya verdiğimiz günler.


Sabah üniversiteye giderken istasyonda indiğimde çiçekcinin kapının önüne dizdiği çiçekleri beğenmişim.


Cuma günü ofisten ayrılan iş arkadaşım beraberinde pasta getirmiş. Afiyetle miğdeye indirmişim.


Dün katıldığım düğüne gelin gelmeden gelin damat masasını çekmişim.


Salonda bulunan avize şeklinde bulunan mumluklara bayılmışım.


Meze manyağı olduğum doğrudur. Kardeşimle ilk ben saldırdık.


 Pastanın üzerinde ki süs çifte bayılmışım.


Ayrıca dün gittiğimiz düğünde babama zorla içki içirdikleri için yaklaşık 5 yıl sonra otobana çıkmış ve araba sürmüş bulunmaktayım. Ben aslında iyi şoförüm ya.


Ellerine kına yakmış Vol2

Öncesi

Evet, kına ve düğünlerden sorumlu muhabiriniz Su bildiriyor. Dün akşam ki dügünümüz çok güzel geçti efendim. Kınada üzüldüğümüz kadar üzülmedik. Bir kaç göz yaşı aktı ama oda mutluluktandi. Damatın ablaları ve amca kızları, damatın yetim olmasından dolayı gelinle damat salona girerlerken göz yaşlarına hakim olamadılar.

Ben elimde fotoğraf makinem bol bol analog resim çekerken, düğünün sonlarına doğru, gelinin annesi kınada oynadın, şimdi yine oynayacaksın diyip elime halay mendilini sıkıştırkdıktan sonra kendimi salonun ortasında hanım halayı oynarken buldum.

Geline sözüm vardı zaten oznazacaktım, böylece sözümü de yerine getirmiş oldum.
Düğünde de malesef yine kınada da fark ettiğimiz soğuk rüzgarlar esti fakat arkadaşlar olarak, bu rüzgârların kaybolması için elimizden geleni yaptık.
Evet, bir güzel düğünün daha sonuna gelmiş bulunmaktayız, bir sonra ki görüşmemize kadar esen kalın.

2/08/2013

Kontesce & Gülsah Elikbank Cekilisi

Sevgili Kontesce kitap cekilisi yapiyor ve ben kitap cekilislerine genellikle katilmaya calisiyorum. Makyaj malzemeleri bulunan cekilislere katilmama sebebin, kargo ile Almanya'ya sivi esya gönderemeyeceklerinden dolayi bana cikma ihtimali karsisinda blogcanlari ugrastirmamak.

Evet gelelim cekilise. Bu güzel kitabi kazanabiliyormusuz, hemde imzali :)

Cekilis icin buradan buyurun | Kontesce

Hadi bakalim, kime cikacak.

Ellerine kina yakmis

Kaynak: Google

Buda aslında yine benim meşhur kına ve düğün ikilemesi maceralarimdan bir tanesi.
Geçen hafta çok sevdiğim bir arkadaşımın kinasina gittim. Gelin tarafı Adıyaman'li olduğu için kinanin yine erkekli bayanli karışık olduğunu biliyordum. Hatırlıyorsanız bundan bir kaç ay önce gittiğimiz kınada "bizim heriflerin şeyi yokmu?" diye feryat eden annem sayesinde çok gülmüş, kinalarin bu yörede karışık olduğunu böylece öğrenmiştik.

Kına öğlen 16:00'da başladı. Benim evde işlerim vardı ve ailem de bir yerlere gitmişti. Neyse beş buçuk oldu ve biz hala evden çıkamadık. Anneme söylendim durdum, hadi ama bunlar Adıyaman'li kına karışık. Salon dolmuştur yer bulamayacağız diye.
Yer bulamazsak geri döneriz dedi annemde. Bir yere dönemem ben kivrilir otururum, değer verdiğim bir arkadaşım sonuçta dedim.

Neyse salona girdik in çin top oynuyor. Çok sakin. İlk masada en yakın dostlarımız oturuyordu yanlarında yer vardı, oraya kurulduk ma aile. Gelin gelmemişti zaten. O gelene kadar salonun dolacağını sanmıştım ama yok salon boş kaldı. Neyse çift geldi, millet iki kalktı oynadı ama ortalıkta nedense bir gerginlik vardı sanki.
Gelinin kardeşinin bile yüzü gülmüyordu. Damat tarafından sadece iki kız kardeş ve eşleri vardı. Annesi yıllar önce olmuş, sonradan öğrendim.

Neyse vallahi ben arkadaşımın yüzü gülsün diye kalktım oynadım, annemle birlikte kurtlarımızı döktük.
Zaten damat Elazığ'li eh haliyle Erzincan havalarına benziyor. Bar çalındığında kendimi ortaya attım :)
Kına yakılırken arkadaşımın yanına gittim. Resim çekildik ve kinadan sonra sınavlarım olduğu için bende hemen evin yolunu buldum.

Arkadaşım ertesi gün bana mesaj attı. Canım teşekkür ederim geldiğin için, kimin nasıl ilgilendiğini gördüm, senin kadar ilgilenen olmadı dedi.
Ben bu arkadaşımla uzun yıllardan beri ara ara görüşüyorum. Birlikte okuduk ünide, lisede de yaşı benden küçük olduğu için bir alt sınıftaydı ama sonuçta aynı köyde oturuyoruz. Dedim olurmu ne demek, biz arkadaşız, her gün görüsemesekte böyle güzel günlerde, Allah korusun kötü günlerde bir arada olmamız lazım.

Demem o ki, gelinin yüzününün gülmemesine üzüldüm. Yarın düğünü var, bakalım o nasıl geçecek.

Özlemce Mim

Bu mim nasıl karıştı Tanrım. Ben mimin sonunda yeni soru soracağımızı bilmiyordum. Neyse Özlemcigim mimi yapmış ve kendi sorduğu sorularda beni mimlemis. Hemen hepsine cevap veriyorum.

1.Mutluluk sizce nedir?
Mutlu olmasını bilene mutluluk ufak ayrıntılarda saklıdır. Mesela sokakta doyurdugunuz bir çocuğun gülümsemesi.

2.Sevdiğiniz bir insanı kaybettiniz onu tekrar kazanmak istiyorsunuz? Ne yapardınız? Doğru dürüst sevseydim kaybetmezdim demek ki dersem çok mu küstah olur?

3.Hayatınızda ki olmazsa olmazlarınız nelerdir? Kişi, eşya her şey olabilir...
Kardeşim olmazsa olmaz. Her gün üniye giderken çantamda kitabım olmazsa olmaz. O gün okumasam bile çantamda muhakkak bir kitap vardır.

4.Zamanı geri sarma özelliğiniz var ilk olarak hangi yasa ve hangi olaya geri dönmek isterdiniz? Neden?
İki sene öncesine sarardim. Yani 28 yaşıma ve bir önceki mimde hayatımda dönüm noktası olduğunu ve kendime sakladığım olayın olmamasını sağlardım.

5.Bonus kazandınız ve size zamanı ileri sarma özelliği de verildi..Hangi yasa yolculuk yapardınız, neyi merak edersiniz gelecekte?
Galiba ben 5 yıl sonra Sebastian hayatımda olmaya devam ederse, nerede olacağımızı merak ettiğim için 5 yıl öne sarardim.

6.Evleneceğiniz insanda arayacağınız özellikler arasında olmazsa olmazınız ne olurdu?
Adam gibi adam olması. Yani lafında durması ve sinirlendiği zamanlarda bile sevgisinden dolayı sakinliğini koruyabilmesi.

7.Size sihirli bir değnek veriyorum.. Ve ne istersen onu yapacaksın ama sadece bir kere kullanma hakkın var.
Ne yapardın?
Enistenizi nikah masasına oturturdum ;)

8.Yolda gidiyorsun karşı cinsten biri laf attı. " Hey yakışıklı" --- "Güneş yeryüzüne inmiş, bu ne güzellik" dese ne tepki verirsin?
Yakışıklı kelimesi bana ya neyse onu güzelime çevirelim. "Güneş yeryüzüne inerken seninde başına geçmiş herhalde" derdim.

9.Sana yapılacak en büyük işkence ne olur? Bu soru sizi gıcık etmem için soruldu, haberiniz olsun :))
Boğularak ve yanarak ölme korkusu var. Yani acıklı bir ölüm. Galiba su altında zorla kafamı tutmaları işkence olurdu.

10.Size yapılan yada sizin yaptığınız çok büyük bir şaka oldu mu? Varsa paylaşır mısın, please? :)

Geçen sene üniversitede arkadaşlarla başka bir arkadaşa çok kötü bir şaka yaptık. Kendisi spora gitmişti ve ondan önce kardeşimi aramıştı. Kardeşim telefonu acamamisti. Sonra bizim başka bir arkadaş kardeşimin telefonundan geri arayıp bu numarayı aramışsınız ben polis komseri felanca bu telefonun sahibini nereden taniyorsununuz. Cinayet mahallinde bulundu dedi.
Arkadaş inandı ve panik oldu. Kardeşimin erkek arkadaşını aradı ve kardeşimin telefonunun nerede olduğunu sordu. O arada kardeşim telefonunu kaybettiğini yeni farketmiş gibi yaptı ve arkadaşımız iyice inandı. Kendisi o ara spordan çıkmış bir yere gidecekti ve kardeşimin sevgilisine yolu sordu. Bu arada kardeşimin telefonundan polis rolüne giren arkadaş tekrar arayıp felanca yerden felanca yere yönlendiginizi görüyoruz. Orada ne işiniz var, cinayet mahalline çok yakın dedi.
Arkadaş iyice panikledi. Polis kardeşimi nereden tanıdığını ve kardeşimin su an nerede olduğunu sordu. Arkadaş uninin adresini verdi. Polis arkadaşa hemen üniye gitmesini fakat bu arada hiç kimseyle telefonda konuşmamasını söyledi.
Arkadaş panikle tmm dedi ve kapattı. Bu arada kardeşimin sevgilisi arkadaşı aradı ve arkadaş korkudan su an seninle konuşamam, lütfen kapat üniye geliyorum zaten dedi.
Üniye vardığını gördüğümüzde polis rolündeki arkadaş tekrar arayıp, binanın önüne gelmesini ve ellerini yukarıya kaldırmasını söyledi.
Elleri yukarı kalkmış bir vaziyette binanın önüne gelirken bizim kadroyu görünce kıyamet koptu zaten. Acayip eğlenmiştik. Anlat dedin anlattık Özlem. Uzun oldu ;)

11.Hayat kısa ve zaman çabuk geçiyor o zaman ......... yapalım? Boşluğu doldur bakalım..
Çocuk

MiM - bilmem kac

AhuDudusu beni mimlemis. Oda benim gibi mimlendiginde sevinenlerden.
Bu arada, bu mimi yapmayan kalmadı herhalde. Yapmayanlarda benim onları mimledigimi farzetsin artık ;)

1- Burcunuz Nedir?
İkizler, yükselenim yay. Ona göre yok iki yüzlü falan demeye kalkmayın, kafanızı kırarım. İkizlerin bu özelliği bana çok uzak çünkü.

2- Blog açmak nereden aklıma geldi?
Ben zaten ufak yaşlardan beri yazı yazıyordum, şiir yazıyordum. Defterleri dolduruyordum. Sonra üniden bir arkadaşın blogunu görünce aniden açma fikri geldi. Gerçek blogumdan bahsediyorum tabiki. Sonrada buraya kaçtım zaten. Blogger arkadaşlarım kimliğimi bildiği için bunu rahatça buraya yazıyorum, fakat gerçek adımı gecirmezseniz sevinirim. Zira Su benimle özdeşleşti artık.

3- Keşke bitmeseydi dediğin bir dizi var mi?
Sanırım yok. Son yıllarda Avrupa'ya verdikleri saçma sapan reklamlar yüzünden sinirlerim alt üstü olduğu için TV seyretmeyi bıraktım.

4- Okumayı çok sevdiğin bir kitap turu?
Her telden çalarım ben. Kitap okunur yahu.

5- 1 günlüğüne kimin hayatını yaşamak isterdiniz?
hmm - hiç bilmiyorum.

6- Sizi yazmaktan soğutan olaylar?
Yazmaktan sogutamadilar da, kacmama sebep oldular. Yazdıklarımı beğenmeyen okumasın diyorum ama, üzülüyorum bazen. Gerçi herkes ilk önce kendi için yazıyor, bunu unutmamalı.

7- Hayatınızda dönüm noktası olan yaş hangisi?
28. Sebebi bana kalsın. Daha 3 sene olacak.

8- İnternette sahip olduğunuz ilk takma isim neydi?
Su ;)

9- Hayata yeniden gelme şansınız olsa, hangi ülkede doğmak isterdiniz?
Mutluyum ben Almanya'da. Yine burada.

10- Aklınıza ilk gelen ingilizce kelime hangisi?
what

11- Almayı düşünüp de alamadığınız neler var?
Çok. Su an için üzerinde Atatürkün imzası bulunan bir iPhone kabı istiyorum, daha alamadım.

Hakkımda 11 gerçek

İnternetten tanıştığım birisi için kalktım Türkiye'ye gittim
Ben aslında yıllarca babannemden nefret ettim
Ölse gözümden yaş gelmez dediğim bir insan var hayatta
Dost kazığı yedikten sonra nefret duygusunu keşfettim
Hala ilişkimi ailemden saklıyorum
Üniversiteyi bitirememin sebebi bir yandan hep çalışmam ve birazda tembellik
Bu yaşta hala anne olmadığım için kendime kızıyorum Anne olamamamın sebebi yine kendim olduğum için, yine kendime kızıyorum.
Ankara havalarını sevmiyorum ve düğünüm olursa asla calinmayacak diyorum.
11 denmiş ama daha fazla gerçek bulamadım.

2/07/2013

Döndüm ben galiba

Ve sonunda ben normal bir insan haline döndüm galiba. Bu gün ve iki gün önce sınavlarım vardı. Ve ben yine her dönem olduğu gibi, yumurta bir yere gelince ders çalışmaya başladığım için deli oldum.
Hatta iki sınavımı bir sonraki döneme kaydirdigimi daha önce anlatmıştım size blogcanlar.

Sınavlar iyimi geçti, kötümü geçti hiç bilmiyorum. Şu an için içimde hiç bir his yok. Sonuçları bekleyeceğim artık. Yarın ofisime geri dönüyorum. Yani bir günlüğüne. Tüm hafta izinliydim ve önümüzdeki haftalarda ofiste blok olarak çalışacağız. Yani gün içinde devirdaim yapmayacağız da, tüm hafta tek kişi kalacak, diğer hafta bir başkası. Böylece iki hafta izinli olduğum günlerde eksilen saatlerimi bir haftada yeri toplamış olacağım.

Onun haricinde diğer sinavima tamı tamına 12 gün kaldı. On iki gün uzun bir zaman. Nede olsa bu gün ki sınava sadece 2 gün hazirlanabildim. Diğerine de 7 gün.
Ay kafayı yiyeceğim vallahi.

Burada karneval manyaklığı başladı blogcanlar. Pazartesi karnevala gidip tamburcu eniştenizi seyredeceğim. Oturduğum şehrin karnevali meşhurdur. Bilmem ne kaç kanaldan canlı yayımlanır. Saatlerce sürer. Eniştenizin tambur ekibininde sıra nosu 131 olduğundan yaklaşık bir 4-5 saat oyalanacağimi tahmin ediyorum. Neyse bir kaç gün döndüm ben galiba bloga. Beni özleyen oldumu acaba? Hadi öptüm hepinizi.

Not: Bu arada blogumun yeni sablonunu nasil buldunuz? Siyah-Beyaz. 

2/03/2013

Kaybolmadım

Yoğun sınav stresinden dolayı buraya kaç gündür uğrayamaz oldum. Ne yazı okuyabildim, nede birşeyler yazabildim.
Aslında anlatacak çok şeyim var ve yaşadığım sürece de olacak ama yoğunum blogcanlar.

 Hepinize sevgilerimi iletir ... Mimlemeyi, ara sıra buraya bakmayı, geç haberim olsada her şeyden haberim olduğunu unutmamanızı diler, aranızdan ayrılırım.
Kucaklandınız koca koca. Sevgi yumurcağı gibi oldu bu da, neyse ...