9/28/2012

MiM

Entelektüel Karslinin blogunda gördüm. Hoşuma giden bir mim oldu. Gerçi o mimlere pek cevap vermeyi sevmiyor ama, onada ilginç gelmiş olacak ki katılmış mime.
Bende izniniz ile mime katılıyorum ve birazdan mimleneceksiniz ;)



Yemek olsan ne yemeği olurdun?
Annemin en çok sevdiğim yemekleri arasında. Tavuk suyuna pişirilmiş pilav olurdum. Üzerine de yoğurt döküldüğünde tadimdan yenmezdi, oh mis.
 
Müzik aleti olsan hangisi olurdun?
Çok ilginç bir soru. Ama kanun olmak isterdim herhalde. O kadar narin ve ince.

Araba olsan hangisi olurdun?
Üzerinde 'Şehit ailelerine bedava' yazan o güzel sarı taksilerden olmak isterdim.

Aylardan hangisi olurdun?
Doğduğum ay Mayıs olurdum. Yavaş yavaş soğukların bittiği, yağmurların biraz bol olduğu ama yinede yaz aylarının habercisi olurdum.
 

Ayakkabı olsan hangisi olurdun?
Pezevenk kundurası demiş Emrah, gerçi onun ne olduğunu bilmiyorum ama ben Chuks olurdum ya. Rahat kızların, topukla benim gibi ugrasamayanlarin ayaklarında dolanirdim.

Kıyafet olsan hangisi olurdun?
Siyah saten elbise olurdum. Giyinildigim zaman çok ağır fakat mağrur dururdum.

Renk olsan hangisi olurdum?
Hiç düşünmeden tabiki yeşil.

Hayvan olsan hangisi olurdun?
Sincap olmak isterdim. Çok şekerler ya.

Şuan okuduğun kitabın 137. sayfasında neler var?
Su an Elif Şafak'in Bit Palas adlı romanını okuyorum. Ama almanca olduğundan dolayı 137. sayfada ne var yazmayacağım şimdi.

Hangi insanoğullarını " mim" liyorsun?
Bayan Kuş, Patrick Pat, Barikanın Kuyusu, Su Bulut, Can Yılmaz, Gülçin Çömen, Superince Parlak, Melodram, Sevdanın Dünyası 
   
 

9/25/2012

Bozmayin cekiyorum

Yılan hikayesine dönmüş ilişkilerin mutlu sonla sonlanması benim ilgimi çekiyor. Bu bahsi geçen ilişkilerde ortalığı karıştıranlar genellikle aileler oluyor.

Hikayemiz bir mobilya mağazasında gelişiyor.
Ciftimiz yıllardır çıkıyor. Aileler tanismistir, söz kesilmiştir. Yıllardır gizli saklı buluşmalar bitmiş, herkes rahatça bu ilişki hakkında konuşmaya başlamıştır.
Düğün hazırlıkları vardır, daha doğrusu ev diziliyordur. Nikah daha kiyilmamistir.

Evet evet, çekiyorum kıpırdamayın şipşak ... Çektim
Yer: Mobilya mağazası
Kişiler: gelin adayı, damat adayı, damat annesi, gelin annesi.

Yatak odası dizilecektir ve herkesin geleneği göreneği farklıdır.
Gençlere laf düşmez bir türlü.
Gelin kız yatak odasının beyaz olmasını ister. Damat adayı zaten gelin adayının ne istediğini önemser.
Aniden ortalık karışır.

Gelin annesi: 'Zaten size gül gibi kız veriyorum birde yatak odasını mi alacağım?' diye bir laf eder.
Damat annesi: 'Dur bakalım kızmı, daha göremedik' der: :o
Gelin adayının gözleri fal taşı gibi açılır. Damat adayı annesini cimcikler.

Filim koptu.
Çift ayrılır. Aileler kavgaya girişir. Gelin adayı üzgün, damat adayı hayatına kahreder.
Aylar geçer. Çift birbirini çok sevdiklerinden dolayı gizli saklı buluşmaya başlar yine. Tıpkı ilişkilerinin başında olduğu gibi, en yakın arkadaşlardan başka kimsenin haberi yoktur. Herkes üzülür. Çıkar yol arar.

Filimi birbirine bağladık.
Aileler bir araya geldi. Herkes can ciğer kuzu sarması. Eşyalar alındı, yatak odası şimdi bembeyaz ve damat babası ödedi.
Gelin annesi dediğini yaptırdı yani.

Bozmayın tabloyu çekiyorum ... Şipşak. Çektim.

Bugün eve davetiye geldi. Bu yılan hikayesine dönen hikaye sonunda mutlu sonla bitiyor. Yakında hem kına var, hem düğün. Ama ben hala mobilya mağazasında kaldım.
'Sana ne Su' diyorsunuz degilmi?
Evet haklısınız, bana ne canım. Ama ben böyle şeylere çok üzülüyorum. Aileler biraz çenesini tutmayı öğrensin. Böyle hazin hikayeler mutlu sonla son bulsada, benim içimden bu sefer düğüne gitmek bile gelmiyor.

© Su

Nazara geldim lan

Pazar günü pazarda satış yaptığımdan bahsetmiştim. Pazarda ilginç bir olay da oldu. Onu anlatmayı unuttum vallahi.
Kadının biri gelip komşunun bana satmam için verdiği fincanlarin iki tanesini satın aldı. 'Gazete kâğıdına saramısınız?' dedi ve ben gazete kâğıdı olmadığı için saramayacağımı söyleyip özür dilerim. Kadının yanında kcoasıda vardı ve oda dedi ki: 'Olsun, masadaki kiyafetlerden al, ona saralım'.
Kadın böylelikle kıyafet bakmaya başladı ve adam benimle sohbete daldı.
Türk olduğumu anladıklarından dolayı bir iki kelime türkçe parçaladıktan sonra kadın aniden bana 'Elinize bakabilirmiyim?' dedi ve bende boş bulunup elimi açtım.
Kadın falcı ve şifacı olduğunu söyleyip, bel sorunum olduğunu bu yüzden ağrı çektiğimi ve yinede ruhumda bulunan pozitif enerjigi hissettiğini ve beni çok sevdiğini söyledi.

Gerçekten de bel sorunum var.

Ama pazardan beri belim iyice ağrımaya başladı. Kadın bana nazarmı değdirdi lan?

© Su

9/23/2012

Pazari pazarda gecirdim

Bu sabah besi çeyrek gece babamın bana seslenen sesi ile uyandım. Biz bugün almanların bit pazarı dedikleri, ikinci el eşyaların satıldığı pazara satış yapmaya gittik.
Bir çok kiyafetim vardı, kilo verdiğimden dolayı bana olmayan ve alipta doğru dürüst kullanmadığım el çantaları.

Sabahın altısında satış yapılan yere vardık ve kuyruğa girdik. Arabamızın boyunu ölctürüp, stand fiyatını ödeyip yerimize geçtik. Altıyı çeyrek geçiyordu ve 7'den önce standı kurmak ve 10'dan önce satış yapmak yasaktı.

Arabanın içinde oyalandık. 7'de standimizi kurmaya başladık ve babamla değiş tokuş ederek etraftaki standları gezdik ve saat 10 olduğunda satış yapmaya başladık.

Kadınlar çok ilginç. Teyzeler yani. Benim güzelim kiyafetlerim 1 yada 2 Euroya dururken sen git yan standtan eski kullanılmış kahve fincanlarini, çarşafları satın al. Neyse yinede satış yapabildim. El cantalarimin hepsini sattım neredeyse. Kiyafetlerden de kışlık olanlar ikişer euroya gitti.

Bir kaç hafta sonra üniversitenin kampüsünde satış varmış. Yan standta bulunan kadınlar yıllardır bu işi yaptıklarından dolayı, oraya gitmemi tavsiye ettiler. Üniversite öğrencileri kıyafetleri daha çok alıyormuş. Bende öyle yapacağım herhalde.

Kısa günün kârı biraz elime para geçti ve benim için farklı bir deneyim oldu.

Şimdi evdeyim ve uykum var, fakat şimdi yatarsam uyuyamayacagim biliyorum.

© Su

9/22/2012

Cumartesi 22.09.2012

Bu gün babamın çalıştığı iş yerinin yaz şenliği vardı. Evet geç kalmış olsalarda yaz şenliği yaptılar. Babamda altıncı ayda daha yeni iş yerine başladığı için, kendimizi gösterelim, millet ailesini görsün baabinda kalktık cümleten gittik. Oturduk iki saat ve kahve içtik, pasta yedik. Gelen geçenleri seyrettik. Yaz şenliği aslında özel bir şirketin kulübü olan bir alandaydi ve etrafta mangal yakma yerleri vardı ve golf oynama yeri, voleybol sahası vs. vs.

Babam şirkete daha yeni girdiğinden bir kaçını tanıyor ve aslında benim babam tır şoförü ve gelenlerin arasında ufak minibüs kullananlar var olduğundan, babam çoğunu tanımıyordu.


Hep birlikte yemek yenicek falan demişlerdi ama biz 2 saat sonra sıkılmaya başladığımızdan dolayı, yemek yenmeden kalktık. Zaten şimdi mangal yakacaklardı ve mangalda tüm etler karışık olacaktı(domuz eti ve sığır) ve biz yiyemeyecektik. Migdemiz kaldirmayacakti.

Herkesle vedalaştıktan sonra ayrıldık ve bir çin lokantasında makarna yedikten sonra eve döndük.

Bu arada gidip Media Markt'ta iPhone 5'e baktım ve açıkçası beklediğimden de iyi. Ben daha uzun diye kullanılmaz diyordum ama hiç fark edilmiyor uzunluğu bile. Neyse hoşuma gitti fakat şimdiki kontratim gelecek senenin Nisan ayına kadar devam ettiği için, o zamana kadar yeni bir telefon almayı düşünmüyorum.

Böylelikle bir günü daha bitirmiş durumdayım. Yarın sabahın köründe kalkıp pazara satış yapmaya gideceğim. Yarın akşam eve döndüğümde yorgunluktan yazamam belki. Hadi şimdilik bye.

© Su

İlginçsiniz lan siz

Dün türk konsolosluğunda hüviyet işlemleri hallettikten sonra çarşıya inip saatlerce çarşı pazar gezdim. 'İyide bunda sorun ne?' der gibisiniz degilmi?
Ben hiç bir zaman saatlerce çarşı pazar dolanmaktan zevk alan, bir sürü kıyafeti giy çıkar, giy çıkar yapan bir kadın olmadım.
O yüzdendir ki bana çarşı pazar gezmek çok zor geliyor. Bana diyeceksiniz ki 'Su git şuradan şunu al, bak bundan felanca yerde var' işte ben o zaman gidip elimle koymuş gibi bulup alacağım, çıkacağım o çarşı pazar kalabalığından.

Beni kitapçılara salın, defter kalem satan dükkanlara salın, daha mutlu oluyorum.

Neyse saatlerce çarşı pazar dolandıktan sonra kendime göre bir kaç eşya bulup eve döndüm. Bir kaç hafta sonra düğün var arkadaşın, orası için alışveriş yaptım. Bir çift ayakkabı aldım, benimkiler iyice eskimişti, yani gündelik giymek için.
Demem o ki, sabahtan akşama kadar çarşı pazar gezip elinde torbalarla dolanan, ve bu işlemi her gün yeniden tekrarlamaktan bıkmayan kızlar, bayanlar, kadınlar ilginçsiniz lan siz.

Yada ben anormalim :)

Su

9/20/2012

Ofis, Ögrenci, Cinnet

An itibarı ile ofisten bildiriyorum blog.
O kadar yoğun ve karışık bir gün ki anlatamam sana.
Bu gün ilk defa ofiste yalnızım. Geri kalan çalışanların hepsi iş gezisine gitti. Ben kayıt olmadığımdan dolayı bugün ofiste dört saat yalniz çalışıyorum.

Yeni başladığımı biliyorlarmış gibi telefonda tamamen ilginç sorularla beni deli eden öğrenciler oldu.
İnternet sitesine bakmayıp, tembellik yapıp 'Ay inşaat mühendisliğinin dersleri hangi gün, hangi saatte başlıyor?' diye soranlarda oldu. Oldu canım gelip istersen birde kıçını temizleyeyim.

Bazı öğrenciler gerçekten çok ilginç. Ama bunu buraya başlamadan önce bana söylemişlerdi zaten. Çok ilginç öğrenciler ve öğrenci adayları ile tanisacaksin diye. Bu arada Almanya saati ile 11:54 de olmuş. Yani bir saat sonra ofisi kapatıp yukarıda bulunan kantinde yemek yiyeceğim. Oh, mis ...

Hadi kalın sağlıcakla.

Su

DipNot: Bu arada Hicran beni ziyarete gelecekti. Yine ses soluk yok bu kizdan. Bunu okuyunca güleceksin biliyorum. Seni fena yapacagim ona göre :)

9/18/2012

Eat Pray Love

Yaklaşık 4 haftadır elimde dolandirdigim 'Eat Pray Love' kitabını bugün sonunda bitirdim.
Elizabeth Gilbertin neredeyse biografisi olan bu kitap, kısaltılmış adı ile Liz'in mutsuzluk içinde devam eden bir evliliği daha fazla sürdüremeyeceğini idrak etmesi ile başlıyor.
Kitapta Lizi mutsuz bir şekilde banyoda yerin üstünde dizlerinin üzerine çökmüş ve ağlayan bir halde buluyoruz.
Sonunda Liz evliliğini bitirmeye karar veriyor ve kendini dine, farklı dillere, meditasyona vermeye karar alması ile devam ediyor.
Kendini bulmak, mutsuzluğunu yenmek ve Allaha sığınmak için 3 ülkeyi ziyaret ediyor.

İlk durak italyanın Roma şehri oluyor. Orada kiliseleri geziyor. Akşamları hep aynı yerde çok sevdiği makarnayı yiyor. Dil kursuna gidip italyanca öğreniyor. Bir kaç arkadaşı onu ziyarete geliyor ve bu arada avukatından boşanma işlemlerinin tamamlandığını haberdar etmesini bekliyor

İkinci durak Hindistanın Ashram kenti oluyor. Burada Hindistanın farklı kiliselerini, tapınaklarını geziyor. Meditasyon kurslarına katılıyor ve kendini her sabah bir tapınağın yerlerini silerken buluyor. Tıpkı kendisi gibi Hindistanın adetlerinden kendini sıyırmaya çalışan, onun için tapınağın yerlerini silmeyi kendine bir kaçış yolu edinmiş genç bir hindistanlı güzel bir kızla arkadaşlık kuruyor.

Son durak Endonezyanın Bali şehri. Buraya yıllar önce bir kere daha gelmiş ve Ketut adında bir şifacının el falına baktığını ve yıllar sonra tekrar geleceğini söylemesi ile kader ağlarını örmüştür.
Geldiği ilk gün otelde sorup arastirdikatan sonra yıllar sonra Ketutu bulur ve aralarında güzel bir arkadaşlık başlar. Bir türlü kaç yaşında olduğuna karar veremeyen şifacı Ketutun her gün evine gitmeye başlar. Ketut ona nasıl dua etmesi gerektiğini öğretirken, Lizde Ketutun ingilizcesini düzeltmeye çalışır.

Ketutun yani sıra başka bir dostluk daha edinir Liz. Kendisi gibi, Endonezya için hiçte uygun olmayan boşanmış, Wayan adında bir şifacı kadın ile tanışır.Wayanin Tutti adında ufak bir kızı vardır ve ayrıca iki yetim çocuğa dikkat etmektedir.
Wayani çok seven Liz yakında Wayanin oturduğu evin kirasını ödeyemeyeceğini ve sokakta kalacağını öğrenir. Wayan yıllardır bir arsa satın almak istiyordur. Tek hayali kızı Tutti'yi okutturmaktir. İngiltieredeki arkadaşlarına Wayanin durumunu anlatan bir email attıktan sonra, dünyanın her yerinden Wayan için para yardigimi yağar.

Bu arada Brezilyalı Felipe ile tanışıyor Liz ve kabullenmek istemesede yeniden aşık olduğunu fark ediyor.

Kitap çok güzel ve kimi zaman gerçekten de kendimi buldum. Hani bazen insan herşeyi olduğu yerde bırakıp çekip gitmek ister ya. işte Liz bunun bir örneği. Kitabın sonunda bir sonraki kitabın bir kaç sayfa ön izlenimi var.
İkinci kitapta Lizin ve Felipenin birbirleri ile evlenmesini anlatıyormuş.

Artık onu almak şart oldu.

9/17/2012

Ebem rahibeydi lan benim

Geçen gün Can Ressam adlı yazısında çizginin dışına çıkmaktan bahsetmişti. Benimde o gün birden bir cümle takıldı dudaklarıma:
'Ben müslüman bir çocuk olarak katolik bir hastanede dünyaya gelerek çizginin dışına çıktım zaten lan. Ebemde rahibeydi ha ona göre' diye :)

Son zamanlarda yaşadığım memleket, insanların birbirine bakış acısı, türklerin kendi kendilerini dışlanmış hissetmeleri, almanların ise hala bir Hitler gerçeği altında her konuda kendilerini ezik hissetmelerinden bıkmış durumdayım.

İnsanlar çok farklı, insanlar ayrı dil konuşuyor, insanlar ayrı dinlere sahip. İnsanlar ayrı göz rengine sahip, ayrı müzik türünü seviyor, ayrı okullarda okuyor, ayrı muhitlerde büyüyor. İyide sorun bunun neresinde? Neden kendi kendini birşeylerin dışında değilde aynı çemberin içinde tutmaya çalışıyor insan oğlu?

Çemberin içinde dolanmaktan vaz geç sen. Adapte ol mesela, dilini öğren su oturduğun memleketin. Çemberin dışına çıkmazsan, yine hep aynı insanlarla muatap olursan tabiki ne dil öğrenebilirsin, nede karşındakinin senin dinine bakış açını bilebilirsin.

Fikret amca bu akşam sizin sokakta yıllardır bulunan türk kahvesine değilde, arka sokakta bulunan birahaneye git mesela. Oturup tavla oynama, git Hansla bir bira çak mesela.

Serap teyze, sende vazgeç su camdan halıları silkelemeyi. Yasak ya burada. Alman komşunun yanından yere bakarak geçme, çok basit bir 'hallo' de geçerken mesela.

Adapte olmak gerekiyor. Bazen çemberin dışına çıkmak gerekiyor. Yada çemberi büyütmek ve başkalarını da beraberinde o çemberin içine dail etmek gerekiyor. Belkide çemberleri birleştirmek gerekiyor.

Çizginin üzerinde, çemberin dışındayım. Kimilerine göre haddimi aşmış, kimilerine görede bir örneğim. Herşeyin farkındayım ...

Ebem rahibeydi lan benim!

9/15/2012

Babalar ve kızları

'Annenin kaderi kıza, ona göre seç kendine eş adayını' dedi anne kızına.
Kız çocukları babalarına âşıktır ya hani, bazı babalar aşık olunacak gibi değildir.
Peki bu yukarıda paylaştığım söz ne kadar doğru?
Babamıza benzeyen eş adayı mi arıyoruz kendimize, yoksa kimi babanın anneye yaptıklarını gördükçe, 'benim kocam böyle olmayak' mi diyoruz?

Gerçekten son zamanlarda gerçekten kafama takılan bir soru bu.
Etrafımda ki kız arkadaşları evlendikce, kimisi babasını örnek verip 'tıpkı babama beziyor' diyorlar.

Gerçekten babalarına benzemesini istiyorlar mi kocalarının, yoksa bu onların sadece bir koruma mekanizması mi?

Kimsenin babası kötü değildir ya hani, herkesin babası kendi için kahramandır ya mesela ...

9/11/2012

Patrick'in mektup davasi

Bir zamanlar bende senin gibi muallakta kalmıştım annem bana gelen mektubu açtı mi diye. Gerçi sen, senin yazdığın mektubu okudumu annem diye muallakta kaldın ama ben bana geleni okudumu diye ...

Benim orta okuldayken bir arkadaşım vardı. Arkadaş da denilemez aslında, sınıf arkadaşımdı ve başka bir okuldan bir kaç ay önce sinifimiza gelmişti.
Bir gün derste otururken birden sivil polisler geldi ve sınıftan alıp götürdüler. Gidiş o gidiş.

Sonradan öğrendiğimize göre, daha önceki okuldan vukuatları yüzünden atılmış ve bizim okula kayıt ettirilmiş. Dışarıda yargılanıyormuş ... Polislerin okuldan gelip alış sebepleri, bir kaç gün önce yine bir haltlar yedigindenmis.

Çok üzülmüştüm ben ona. Sonra hocadan kaldığı hapishanenin adresini alıp mektup yazmıştım. Oda bana yazmıştı. Biraz duygusallığı artmıştı onun. Bir tek ben ilgilendim herhalde, oda kendine göre birşeyler olduğunu sandı.

Bir gün eve geldiğimde annemin yüzü biraz asıktı. Kız kardeşim daha o zaman çok ufakti ve 'abla annem sana gelen mektubu çaydanlığın buharina tutup açtı, okudu, tekrar kapattı' dedi. Evet, tahmin ettiğim şey başıma gelmişti. Annem onun bana 'Seni seviyorum' dediği ilk mektubu açıp okumuştu. Hiç birşey yokmuş gibi yine yerine koymuş, bir kaç gün boyunca sessizliğini korumuştu.

Yusuf yusuf dolandım kaç gün evde. Benmi konuşayım annemle, yoksa o mu sorsun bana diye muallakta kaldım. En sonunda annem mektubu okuduğunu, çocukla aramızda birşeyin olup olmadığını sordu. Bende benim tarafımdan birşey olmadığını, kendi kendine ilk defa böyle birşey yazdığını, ben arkadaşça ona mektup yazdığımı anlattım.

Annemde dikkatli olmam gerektiğini, tüm mektupların okunduğunu söyledikten sonra, bende bir daha ona mektup yazmadım.
Zaten oda bana yazmadı.

Ya Patrick böyle işte. Ne oldu senin mektup işin? Annen açık verdimi okuyup okumadigina dair?

9/10/2012

Moda bloglarindan kusasim geldi

Vallahi moda blogları hiç kusura bakmasın ama kusasim geldi. Facebookta bir kaç blogger grubuna üyeyim.
Bir grub varki, moda bloglarindan geçilmiyor.

Kimin modası? Kime göre yazıyorsunuz tüm bunları? Her gün bir oje tanıtılır mi? Sana mi soracaktım mavi, yeşil, kırmızı oje sürüp sürmemem gerektiğini?

Beğenmiyorsan okuma diyeceksin ,okuduğum yok zaten merak etme.
Ben sadece merak ediyorum, moda ile bin bir türlü yazı yazarken, kim verdi sana bu yetkiyi?

Yani bir öğrenim mi gördün, yoksa ben başlı başına bir modayim zaten mi diyorsun?

Sana mi soracaktım densiz dediğini duyar gibiyim, evet evet sen modacı. Ama kusura bakma canım benim, bende sana soracak değilim hangi rengin hangi renkle uyum içerisinde olduğunu. Hangi pazarda, hangi çarşıda uygun şeylerin olup olmadığını.

Bahsettiğim grubtan sadece bu yüzden üyeliğimi silecegim galiba.
İsyaeeen ettim ya, yuh.

Dipnot: O kadar bunaldım ki, su an türkçe klavye ile bile uğraşacak durumda değilim yani :)

9/09/2012

Pazar 09.09.2012

Sabah dörtte eve gelmiş, uykusu olduğu halde dokuzda kendiliğinden uyanmış, 'sonra tekrar yatarım' diyip ama yatamayan Su ki$işinden selamlar blog.
Dünki yazımda kardeşimin doğum gününü kutlayacagimizi ve sabaha kadar eglenecegimizi söylemiştim.

14 kişilik bir arkadaş grubu ile ilk önce çin lokantasında buluşup yemek yedik. Herkes bir araya toplanana kadar canımız çıktı zaten.
Yemeğimizi yiyip kapı önü sigaralarımızı tellendirdikten sonra bir ordu gibi Wiesbaden şehrinin altını üstüne getirdik.

İlk önce çin lokantasında yemeklerin ve içeceğin pahalı olmasından dolayı fazla içecek içmeyen herkes susadigi için ilk durak bir bakkal oldu. Elimize kutu kolalar ve limonatalari aldıktan sonra gideceğimiz kulübün yolunu tuttuk.

Almanyada her yöne her on dakikada otobüs var. Fakat akşam 22'den sonra yarım saatte bir, yada 20 dakikada bir olduğundan otobüs planına hiç bakmadan yürüdük. Zevkli de oldu zaten. O kadar insan sohbet ede ede kulübe gittik.
Kapıya geldiğimizde pasaport kontrolünü de gecktikten sonra sabah üçe kadar kulüpte eğlendik.

Kulüpte 5 yaşına girdiği için bira, Wodka Marakuja ve şarap çok ucuzdu. Bizim çocuklarda verdiler biranın gözüne tabiki :)

Sabah üçe doğru hep birlikte kulüpten çıktık ve yine geldiğimiz gibi yürüyerek istasyona yürüdük. Arabaları orada park etmiştik çünkü. Kulüpten yaklaşık yarım saat uzaklıkta olan istasyona yürürken bizim hızlar ve ben de dail yavaş yavaş döküldük. Yani topuklulari eline alıp sokakta yalın ayak dolanan dolanana.
Eve geldiğimde simsiyah ayaklarım ve ben mesut ve bahtiyardik. Pazar günlerini hiç sevmem. Bütün günü evde tembellik yaparak, Facebook'ta oyun oynayarak geçirdim.

9/08/2012

Cumartesi 08.09.2012

An itibarı ile yemek masasından bildiriyorum blog.

Bugün güne harika başladım. Biraz daha uyumak isterdim ama komşu telefonla uyandırdı sağ olsun. Evdekiler de çarşıda olduklarından dolayı telefona çıkmak bana düştü.

Dün temizliği alış verisi falan hallettigimden dolayı bugün evde sanki 'olağan üstü tembellik hali' ilan edilmiş gibi.
Ailecek kahvaltımızı ettikten sonra herkes bir yerlere dağıldı. Kardeşimin geçmiş doğum gününü bu gece arkadaşlarla kultayacagimiz için kardeşim uykusuz kalmamak için biraz daha uzandı.
Annem koltukta yeşil cam keyfi yapıyor.
Babamda karşı koltukta güzellik uykusuna yattı.

Matbaadan maaşım gelmedi, ben bu akşam nasıl egleneceğim para olmadan diye kara kara düşünürken, kardeşim bana borç vereceğini söylemişti. Benim yinede içim rahat etmemişti ama 'peki' demiştim.

Şimdi internetten banka hesabıma baktımda, nasıl olmuşsa matbaadan olan maaşımı pazartesi beklerken dün hesabıma yatmış :) Yani demem o ki,

'Bu akşam eğlenelim sabaha kadar' hihi hoho yani.

Buda benim size cumartesi saçmalığım. Kalın sağlıcakla

Su

9/07/2012

MiM

Pelinin Evrenin'de gördüm, oda Melodramdan görmüs. Sanirim Melodram kafayi yemis ve cok ilgin bir Mim cikmis ortaya :) Isteyen herkeste katilsin demis. Geri kalmayayim bari.

Buyurun ...

Günün nasıl geçti?
Günüm güzel geçti. Saati 10'a kurduğum halde kendiliğimden 8'de uyandım. Evde biraz oyalandıktan sonra bu gün boş günüm olduğundan annemle mutfak alışverişi için çarşıya gittik. Oradan döndüğümde hemen evimizin yanında kuaför dükkânı olan arkadaşım Fadime'nin yanına gitti ve öğle paydosunu onunla geçirdim. Lahmacun yedik, oh mis.

İsim vermeden bahset
Kendisini pek fazla tanımıyorum ama severek okuyorum. Makyaj bloglarindan gina geldiği için, onun blogu doğal olduğu için seviyorum.

Bugün kendin için ne yaptın?
Çarşıdan nektarin aldım. Deminde oturdum 3 tanesini kütür kütür yedim vallahi.

Twitter Ana sayfanı aç, gözüne ilk takılan?

bir of çekip Allah deriz dünya susar biz söyleriz diğerleri sadece sevebilir ama bizse uğruna ölebiliriz..

Düşün ki o bunu okuyacak
Bir gün gelecek ve sana bu sayfanın kime ait olduğunu açıklayacağım. Seninle olan tüm düşüncelerimi, tüm korkularımı, tüm sevgimi zaman zaman burada anlattığımı söyleyeceğim sana ve biliyorum ki, bunu öğrendiğin zaman hepsini almancaya cevirmemi isteyeceksin :)

Kahkaha atmana sebep olan karikatürler?
$u an hali hazırda yok 
  
Klavye'ye bakmadan bir şeyler yaz
Bilgisayar mühendisiyim canım ben zaten yıllardır klavyeye bakmadan yazıyorum. Klavyeye bakarak yazsak şirkete almazlar bizi zaten ;) 

Bir cümle düşün, sonra kelimenin yerlerini değiştirerek yaz
Benim haketmedin sen dostlugumu 

Ctrl + V yap
Ctrl + V yap
      

Eğlendim vallahi. İyi oldu bu :) İsteyen aynen benim gibi kendi kendini mimlenmis saysın.

Su 

Sigara

Sigara denilen şey çok iğrenç birşey aslında. Ben yıllardır sigara kullanıyorum fakat tam içici değilim dersek doğru olur. Annemle zamanın da pisti olduğumuzdan dolayı evde sigara içmiyorum mesela asla. Yada düğünlerde, gezmelerde yani ailemin yanımda olduğu her yerde, kızlar tuvalete sigara içmeye kaçarken ben sakin sessiz oturuyorum annemin babamın yanında.
Ramazan boyunca neredeyse hiç içmedim diyebilirim. Sigara kullanan arkadaşlarım yanımda olunca daha çok içiyorum, bu gayet normal. Gelsin çaylar, gitsin kahvler yanına da sigara.
Ama ben bir karar verdim. Şu an paketimde 5 sigara kalmış. Yarın akşam kardeşimin doğum gününü kutlayacağız. Yemek yedikten sonra bir kulüpte eğleneceğiz. O arada bu beş sigaramı da içtikten sonra artık içmemeyi düşünüyorum. Umarım bu sefer kendime verdiğim sözde dururum.

Hadi öptüm sizi


Dipnot: Bu arada Sebastian duyarsa bunu gebertecek beni. Onunla geçen sene birlestigimizde 'tamam bıraktım' demiştim. O günden beri gizli saklı içiyorum. Çok ayıp çok  :/

Su

Pezo Engin

Ben size Enginin hikayesini anlatacaktım değil mi? Hani su karısını 24 yıllık evliliğinden sonra aldatan pezevenk Enginin.

Evet Engin bizim kasabanın sevilen komşu oğullarından biriydi. Çok güzel ela gözlü bir karısı vardı ve iki tane dünyalar güzeli çocuğu. Bir kızı vardı birde oğlu.
Enginin bir eli yağda, bir eli balda büyümüştü. Elektrikçi Hüsamettinin oğluydu ve durumları her zaman gayet çok iyiydi.
Kamuranla evlendiğinde 22 yaşındaydı Engin ve dünyalar güzeli Kerimeyi Türkiyeden gelin getirmişti. Mutlu bir evlilikleri vardı. inşaat şirketi kurmuştu Engin, orda burda badana boya yapıyor ekmek parasını çıkarıyordu.

Bir gün yine bir inşaat için anlaştığı bir türk ailesinin evinin dış duvarlarını boyayacakdi. Güzel bir paraya anlasmislardi ve her gün inşaat işçilerini kontrol etmek için gidip geliyordu. Patrondu sonuçta, istediği zaman giderdi, istemediği zaman gitmezdi Engin.
Sonra nasıl olduysa badana boya yapılan evin hanımı ile fingirdesmeye başladı Engin. Klasik bir aldatma hikayesi başladı. Sitare oynak bir kadındı ve Engini baştan çıkarmayı bir çırpıda becermisti. Kerime hemen anladı kocasının bir haltlar ettiğini ama çocukları uğruna sustu. Sineye çekti.

Sitarenin kocası boynuzlanmayi kabul etmedi ama, Sitareyi a*ından bıçakladı. Orası ile ona ihanet ettiği için. Hapise girdi ve Engin taşı tarağı toplayıp ortalıktan kayboldu.
Sonradan duyduğumuza göre Sitarenin kocası eli kanlı azılı bir adammış. Engini de çıkınca öldüreceğim diye naralar atıyormuş hapishaneden.
Enginde Sitareyi ve Sitarenin iki çocuğunu alıp İspanyaya yerleşti.

Geriye gözü yaşlı, iki çocuklu Kerime kaldı ... Oturdukları evin borcunu, inşaat şirketinin borcunu giderken Kerimenin başına yıktı pezevenk Engin. İflas bayrağı çekti. Karı koca oldukları içinde zamanın da Kerimede imza attığı için devlet şimdi Kerimeden alıyor herşeyin parasını. Engin İspanyada yaşıyor ... Sitare ile çok mutlu ve bir çocukları oldu.

Ben tüm bunları Enginin kızından biliyorum. Çünkü Enginin kızı benim can dostum. Yıllardır babasına olan kinini dinliyorum. Nefret ediyorum Engin amcadan, üzülüyorum gözü yaşlı Kerime teyzeye.

Geçenlerde Engin amca beni Facebook'tan eklemiş. S.kt.r pezevenk, seni mi kabul ederim ben?

9/05/2012

İşler Güçler

Üniversitenin memuriyetinde işe başladım. Bir nevi sekreterlik diyebiliriz. Daha önce de uninin başka kollarında çalıştığım için işe alınmam pek zor olmadı.
Pazartesi günü ilk iş günümdü. 6 saat boyunca başka bir çalışanla oturup yapılacak işleri öğrendim.

Benim haricimde 3 öğrenci daha çalışıyor. Çalışanların bir tanesi çok iyi arkadaşım oldugundan iş yerime adapte olmakta sorun yasamayacağım.

Önümüzdeki haftalarda binanın icinde mekik dokuyacağım. Gelen sorunlarda kimi kime göndereceğim, yada gelen aramalarda kime başlayacağımı öğrenmem için yetkili insanlarla konuşmalar yapıp bilgi edineceğim.

31.08.2013 tarihine kadar kontratli işe alınan bir Su var karşınızda. Yoğun geçecek bir Eylül ayı bekliyor beni. Hadi öptüm hepinizi.

Su

9/01/2012

O zaten bu eve sadece sevişmek için gelirdi.

'Görüşürüz' dedi ve kapıyı ardından çekti.
O zaten bu eve sadece sevişmek için gelirdi.

Sevgi beslemezdi seviştiği adama. Sadece bir makine gibi sevişirdi. Onun elinden bu duyguyu hissetme yeteneğini yıllar önce bedenine zorla hakim olduklarında almışlardı.
O gün vaz geçmişti bedeninden ve teninden. Sevgi denilen şeyin başka bir şey olduğunu, sevişmenin ise sadece bir dürtü olduğunu öğrendi.

'Ne zaman gelirsin' diye sordu adam.
'Canım ne zaman isterse, o zaman' diye yanıt verdi kadın.
Onun elindeydi herşey. istediği zaman gider, istediği zaman sevişir, istediği zaman çekip giderdi. istediği zaman arar, istediği zaman konuşur, istediği zaman başkasını seçerdi.
Bu onun kendinden intikam alma şekliydi.Kendinden nefret eettirmişlerdi. Ona sormamışlardı çünkü bedenini ve tenini ilk elinden aldıklarında.

'Hadi görüşürüz' dedi ve gitti.
O zaten bu eve sadece sevişmek için gelirdi.