12/14/2013

#blogfirtinasi Firtinam, Felaketim, Hasretim

Fırtınalı ve karanlık bir geceydi. Yağmur şiddetli bir şekilde yağmaya başladı. Uzun siyah saçlarımdan düşen su damlalarının sırtımda ki tisörtümü islattigini hissediyordum.
Biz aslında bu ormanda her zaman dolanmaya çıkardık. Bu güne kadar kaybolmamistik. Köpekleri gezdirmek bahanesi ile saatlerce ormanda el ele dolanır bol bol sohbet ederdik.
Bu ilk defa başımıza geliyordu.

Şimşek sesleri beni ürküttüğü halde korkakligimi belli etmemek için bir şey demedim.
Oda korkuyordu galiba. Daha önce yumuşacık tuttuğu elimi git gide sıkmaya başlamıştı. Sanki, sakin bırakma, bırakırsan ikimizde kayboluruz der gibi.
Bir an "en iyisi sabahı beklemek" dedim.
Karanlıkta doğru dürüst göremediğim yüzünün ifadesini gayet iyi biliyordum. Şaşkın bir bakış ile dudaklarında garip bir gülümseme ile bana baktığını biliyordum.
"Nasıl yani sabahı beklemek?" diye sordu.
"Köpekler yanımızda. Nede olsa onlar da bizi korkur. ıslandık islanacagimiz kadar. Bir ağacın dibine oturup sabahı bekleyelim. Baksana her zaman elimizin avucu gibi bildiğimiz orman bize labirent oldu" dedim.

Bir ağacın dibine oturduk yan yana. Her zaman yaptığım gibi başımı göğsüne koydum ve kalp atışlarını dinleyerek uykuya daldım.
Sabah güneşinin ışınları yüzüme vurduğunda uyandım.
O uyanmış, beni izliyordu. O bunu zaten hep yapıyordu.
Yüzünde anlam veremediğim salakça bir sırıtma.
"Hayırdır, yağmur başına vurdu herhalde" dedim.
"Bakarmisin?" dedi ve eli ile tam karşı tarafı işaret etti.

İnanamiyordum. Ormanın girişinde bulunuyorduk. Yani biz bütün geceyi ormanın girişinde bulunan ağacın dibinde geçirmiştik.
Nasıl oldu da burayı gece göremedik? Gece lambaları isiklandirmisti halbuki burayı.

"Varsın olsun. Kaderde seninle bir gece fırtına, felaket içerisinde bir ağaç dibinde uyumakta varmış" dedi.

Gün 14. “Fırtınalı ve karanlık bir geceydi…” Yazıya bununla başlıyoruz, sonra neler oluyor bakıyoruz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder